Ergenekon operasyonu Türkiye’de yapılan 29 Mart yerel ve KKTC’de yapılacak olan 19 Nisan genel seçimlerini de önemli ölçüde etkileyen veya etkilemesi öngörülen önemli bir faktör olarak değerlendiriliyor.
En başta, giderek derinleşen kriz, ardından aday belirlemedeki hatalar ve her kesimle kavgalı bir görüntü verilmesi gibi sebeplerle sekiz puan gerileyen AKP’nin daha fazla oy kaybetmesini önleyen kayda değer etkenlerden birinin Ergenekon operasyonu olduğu kanaati hayli yaygın.
Bilindiği gibi, Eruygur ve Tolon gibi isimleri de kapsayan ikinci iddianame, 29 Mart seçimine birkaç gün kala açıklandı. Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının hayatına mal olan esrarengiz helikopter kazası bu gelişmeyi gölgelediyse de, Ergenekon operasyonunun baştan beri gözlenen gelişme seyri, “Başka hiçbir sebep olmasa Ergenekon’la mücadelesi AKP’yi desteklemek için yeter” diye düşünen hatırı sayılır bir kesimin oluşmasına yol açtı.
Esas itibarıyla “devlet içi bir hesaplaşma” olan Ergenekon’da olup bitenlerde hükümetin dahlinin bulunup bulunmadığı belli değilken; bir ölçüde dahli var idiyse bile, sürecin çerçevesiyle bundan sonraki seyrinin askerle AKP arasında varılan uzlaşmaya göre yürüdüğü iddia ediliyor.
Bu iddianın dayanağı olarak, evleri aranan Sabih Kanadoğlu’nun ifadesinin bile alınmaması; açıklanmayan üst düzey şok bir isme yapılacak baskının son anda müdahale edilerek engellenmesi; özellikle son dalgada gözaltına alınan sansasyonel isimlerin çoğunun serbest bırakılması ve Eruygur’la Tolon’un durumları gösteriliyor.
Öte yandan, özellikle CHP oylarındaki kısmî artışı Ergenekoncuların çabasına bağlayan bir görüş de var. Mâlûm, operasyon dalgaları birbiri peşi sıra geldikçe, ilk ve en sert tepkiler CHP cenahından sâdır olmuş; hattâ Erdoğan’ın bu dâvâ bağlamında kendisini “millet adına savcı” konumuna yerleştiren beyanı üzerine Baykal da avukatlık pozisyonuna talip olduğunu ilân etmişti.
Ki, 29 Mart’ta Ergenekon sanıklarının oy kullandığı sandıklardan ağırlıklı olarak CHP’nin çıkmış olması da önemli bir gösterge sayılabilir.
Benzer bir tartışma KKTC’de de yaşanıyor.
Yarınki seçimler öncesi yayınlanan son anketlerde Derviş Eroğlu’nun UBP’sinin öne çıkmasını yine Ergenekoncuların çabalarıyla açıklayanlar var. İlginç olan, bu iddiayı seslendirenler arasında, “Ergenekonculuk”la suçlanan eski Cumhurbaşkanı Denktaş’ın oğlunun da bulunması.
KKTC Başbakanı Soyer’in, yine tam seçim öncesi, Rauf Denktaş’la Eroğlu’nu Ergenekonculukla suçlayıp, yeni eline geçtiğini söylediği buna ilişkin belgeleri, gereğinin yapılması için Başsavcılığa intikal ettirdiğini açıklaması da enteresan.
Ergenekon’a da temel oluşturan ulusalcı yapılanmanın en çok kullandığı konulardan birinin Kıbrıs meselesi olduğu; hattâ Özden Örnek’in günlüklerinde bahsi geçen darbe girişimlerinden birinde gerekçenin Kıbrıs olarak gösterildiği biliniyor. Kıbrıs dâvâsının sembol ismi Denktaş’ın, özellikle Mümtaz Soysal’ın danışman olarak yanına verilmesinden sonra izlediği çizginin, adım adım, kendisini böyle bir ulusalcı yapıyla özdeşleşmiş gibi gösteren bir niteliğe büründüğü de.
İşin bir başka ilginç boyutu, hayli zaman önce Denktaş’la, o dönem Başbakan olan Eroğlu arasında patlak veren ihtilâfta Ergenekoncuların Eroğlu’nu destekledikleri ve bilâhare Denktaş’ı da istedikleri çizgiye çekmeyi başardıkları iddiası.
KKTC’nin, 1974’teki harekâtlardan sonra esaslı bir “ganimet paylaşımı”na sahne olması, akabinde yaşanan süreçte yeni rant alanlarının üretilmesi, önde gelen Ergenekon sanıklarından bir sendika başkanının adadaki milyon dolarlık yatırımları, vaktiyle cömertçe dağıtılıp Talat iktidarınca iptal edilen KKTC vatandaşlıkları gibi hususlar da, Ergenekon’un Kıbrıs ayağının diğer bazı yansımaları olarak dikkatlere sunuluyor.
Görünen, bu hamur daha çok su götürecek.
Dileyelim, kurunun yanında yaş da yanmasın.
18.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|