Bîtarafâne muhakemede nefse itimat edilmez
İ
’lem eyyühe’l-aziz!
Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallitleriyle münâzarâyla iştigal edenler büyük bir tehlikeye mâruzdurlar. Çünkü, nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedricen hasımlarına mağlûp olur ki, bîtarafâne muhakeme denilen munsıfâne münâzarâda nefs-i emmâreye emniyet edilemez. Çünkü, insaflı bir münâzır, hayalî bir münâzarâ sahasında, ara sıra hasmının libasını giyer, ona bir dâvâ vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla dimağında bir tenkit lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin, niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izâle edebilir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 96,
***
Hem, bîtarafâne muhâkeme nâmiyle veya insaf nâmına deyip, şıkk-ı muhâlifi iltizam ede ede tâ öyle bir hale gelir ki, ihtiyârsız, taraf-ı muhâlifi iltizam eder; ona vâcib olan hakkın iltizâmı kırılır. O da tehlikeye düşer; hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzûlîsi olacak bir hâlet, zihninde takarrür eder.
Sözler, s. 251, (yeni tanzim, s. 440)
***
Bizim hizmet-i îmâniyeye nazaran cam parçaları hükmündeki siyasetle alâkamız yoktur. Diyânet Riyâseti ehl-i vukuf raporunda, “Risâle-i Nur kitaplarında siyaseti alâkadar eden mevzûlar yoktur” demiştir. Hattâ, o zaman, yine Afyon savcısı da iddiânâmesinde, “Bediüzzaman ve talebelerinin faaliyeti siyasî değildir” diye hükmetmiştir.
Evet, Risâle-i Nur şâkirtlerinin meşgul olduğu vazife, en muazzam olan mesâil-i dünyevîyeden daha büyüktür. Siyasetle uğraşmaya vaktimiz yoktur. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kâfî gelir. Amerika, İngiliz kadar servetimiz de olsa, yine îmânı kurtarmak dâvâsına hasredeceğiz.
Hem birtakım siyasî işlerle veya birtakım bâtıl cereyanlarla ve fikirlerle uğraşmaya zamanımız yoktur. Ömrümüz kısadır, vaktimiz dardır. Üstadımızın dediği gibi, “Fena şeylerle meşguliyet fena tesir eder, fena iz bırakır.” Husûsan böyle bir asırda, “Bâtılı, iyice tasvir etmek, sâf zihinleri idlâldir.” Evet menfîlikleri öğrenerek mücâdele edeceğim gibi saf bir niyetle başlayıp, menfì şeylerle meşgul ola ola, dînî bağları ve dînî salâbet ve sadâkati eski haline nazaran gevşemiş olanlar olmuştur.
Risâle-i Nur, nûru yerleştirerek zulmeti izâle ediyor, yok ediyor; iyiyi öğreterek, fenayı fark ve tefrik ettiriyor ve vazgeçiriyor; hakîkati ders vermekle, bâtıldan kurtarıyor ve bâtıldan mahfuz kılıyor.
Tarihçe-i Hayat, s. 600, (yeni tanzim, s.1059)
LÜGATÇE:
ehl-i ilhad: Dinsizler.
mukallit: Taklitçi.
münâzarâ: Tartışma.
iştigal: Meşgul olma.
tezkiye: Temizleme, terbiye etme.
emniyet: Güven.
tedricen: Tedricle, yavaş yavaş.
hasım: Düşman.
bîtarafâne muhakeme: Tarafsız düşünme, akıl yürütme.
munsıfâne: İnsaflıca, insaflılıkla.
nefs-i emmâre: İnsanı kötülüğe sürükleyen nefis.
münâzır: Tartışan, tartışmacı.
libas: Elbise.
dimağ: Zihin.
husul: Ortaya çıkma.
çare-i necat: Kurtuluş çaresi.
tazarru: Kendini alçaltarak yalvarma.
izâle: Zevale erdirme, yok etme.
şıkk-ı muhâlif: Muhalif şık.
iltizam: Birinin tarafını tutma, taraftarlık yapma.
taraf-ı muhâlif: Muhalif taraf.
vâcib: Terki câiz olmayan.
vekil-i fuzûlî: Fuzulî vekil, gereksiz yere boşu boşuna yapılan vekillik.
takarrür: Karar bulma, karar kılma, yerleşme.
Diyânet Riyâset: Diyanet İşleri Başkanlığı.
ehl-i vukuf: Herhangi bir konuya vakıf olanlar, bilirkişiler.
mesâil-i dünyevîye: Dünyaya ait meseleler.
bâtıl: Boş, beyhûde, hurafe.
tasvir: Resmini yapma. Bir şeyi yazıyla veya başka ifade tarzlarıyla anlatma.
idlâl: Dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, saptırma.
menfîlik: Olumsuzluklar, bir şeyin olmayacak yönleri.
salâbet: Sağlamlık. Metanet, mânevî kuvvet.
zulmet: Karanlık.
mahfuz: Korunmuş.
|