İstikrarlı olmak sadece ekonomik gerekçelerde değil, her konuda tercih edilmesi gereken bir davranış olduğu halde, nedense ülkemizde bunun tersi yapılıyor. Bir gün ‘ak’ dediğine ikinci gün ‘kara’ demek son zamanlarda itibar edilen bir davranış oldu.
Hatırlanacağı üzere uzun bir dönem IMF ile anlaşma yapmama, onlara ‘posta koyma’ itibar görüyordu. Başbakan ya da bakanlar, “Artık IMF’ye ihtiyacımız yok. Kendi yağımızla kavruluruz. IMF de kim oluyormuş?” anlamına gelecek beyanlarda bulundular.
Bu beyanlar temelde haklıydı. Çünkü IMF ile iş tutan, onların verdiği ‘reçete’leri uygulayan ülkeler kalkınmak yerine daha fazla fakirliğe ve krize sürüklenmişti. Zaten IMF ile iş yapan, onların tavsiyelerini dinleyen ülke de kalmamıştı. Dünyanın içerisine sürüklendiği şimdiki büyük ekonomik krizde onların da suçlu olduğu uzmanlarca ifade ediliyordu. Dolayısı ile IMF’ye kafa tutma, onlara itiraz etme iç kamuoyundan da destek görüyordu.
Ne olduysa oldu, dün IMF’den uzak durdukları için övünenler, bugün IMF ile yakında anlaşma yapılacağını müjdeliyor! Yeni haberlere bakılırsa, IMF’den 45 milyar dolar gelecekmiş. (Radikal, 10 Nisan 2009) Gelip gelmeyeceği de kesin belli değil, ama farz edilsin ki 45 milyar dolar para gelecek. Peki, gelecek olan bu para daha sonra kaç milyar dolar olarak gidecek? Eğer IMF ile anlaşma yapıp ‘borç para’ almak iyi bir davranış idiyse, bu güne kadar bu anlaşmalar niçin yapılmadı? Yok, iyi değil idiyse, ne oldu ki bugün böyle bir anlaşmaya gidiliyor?
Türkiye’yi ‘idare edenler’in bu tavırları, sadece istikrarsız davranış olarak izah edilebilir ve bunun faturasını da hep beraber öderiz. Çok değil, bir yıl önce “IMF’ye olan borcumuzu ödeyip ‘hür’ olacağız, olmalıyız” diyen bir irade, bugün tam aksini yaparak doğru yaptığını iddia edebilir mi?
Başka konularda olduğu gibi bu konularda da dünyayı yeniden keşfe gerek var mı? Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri, faiz batağı ve ‘şantiye’ler yerine ‘rantiye’nin desteklenmesidir. Kendi iç dinamiklerimizle bu krizlerden daha kolay kurtulabiliriz. ‘Borç’ alanın yeri ve zamanı geldiğinde ‘emir’ de aldığını unutuyor muyuz? O halde yarın ‘emir’ almamak için bugün ‘borç’ almayı, kurulan bu tuzağa düşmeyi reddetmeliyiz.
IMF’den borç alarak kalkınmak mümkün olsaydı Türkiye’ye sıra kalır mıydı? Daha yakın zaman önce Rusya bile IMF’den yakasını kurtarmak için ‘kavga’ etmedi mi? Bütün dünya IMF’den kurtulmak için gayret sarfederken, bizim “Yakında IMF ile anlaşma yapacağız. Milyar dolarlar geliyor, köşeyi döneceğiz” diyerek sevinmemiz doğru mudur?
Lütfen, yapamayacağınız işleri yapacakmış gibi davranarak milleti oyalamayalım. Ya ‘kavga’ etmeyelim, ya da ediyorsak kuralına, kaidesine uyarak ve neticesine de katlanarak doğrudaki ısrarımızı sürdürelim. Bir gün ‘ak’ dediğimize, ikinci gün ‘kara’ demeyelim. IMF ve benzeri ‘tuzak’lardan da mümkün olduğu kadar uzak duralım...
12.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|