Dini ve inancı dışlayarak yaşanan hadiseleri açıklamaya çalışmak, ne yazık ki günümüzde ‘moda’ olmuş durumda. Herhangi bir sıkıntı ve problem karşısında, temelini din ve inançtan alan bir çözüm ve çare sunulduğunda, kimileri bu tavrı garip karşılar. En hafif itiraz, “İlim ve fennin hükmettiği bu çağda bu anlayış olur mu?” şeklinde seslendirilir.
Bu anlayışı seslendirenlerin temel yanılgısı, ‘ilim ve fen’ ile ‘İslâm dini ve inancı’nın çatıştığı ön kabulüdür. Oysa İslâm inancı hiçbir şekilde ilim ve fenle çatışmaz, kavga etmez. Aksine İslâm inancı, ilim ve fenne ya da bu mesleklerle meşgul olanlara sadece yol gösterir, gerçekleri görmesi gerektiğini hatırlatır.
İnançlı insanlar her imkân ve fırsatta ‘duâ’ eder. Çünkü insan, “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” (Furkân Sûresi, 25/77) hitabına muhatap olmuştur. Yaratıcıya duâ etmek, inançlarımız çerçevesinde tavsiye edilen bir haldir.
Duânın maddî ve manevî sıkıntılara ‘çare’ olduğu artık ‘ilmen ve tıbben’ de kabul ediliyor. Son araştırmalar “duâ edenin ömrünün uzun olduğunu” ortaya koymuş. Şimdi bu tesbiti bir ‘müftü’ yapmış olsa pek çok ‘aydın’dan itiraz gelebilirdi. Ama aynı tesbit ünlü Amerikan dergisi “Time” da yer alınca ‘kartel medyası’nda da ‘manşet üstü haber’ olabiliyor.
Benzerlerine son yıllarda çokça rastladığımız haber şöyle: “Time Dergisi, 6 bin araştırmaya dayanarak duâ ve ibadetin ömrü uzattığı sonucuna vardı. (...) Dinin son dönemde insan hayatında öneminin yeniden artmaya başlamasıyla birlikte 2000 yılından bu yana bu konuda tam 6 bin yeni araştırma yayınlandı. Bu araştırmaları değerlendiren Time dergisi de bilim dünyasının yavaş yavaş duânın gücü konusunda ikna olmaya başladığını yazdı. Pittsburg Üniversitesi Tıp Merkezi tarafından yapılan araştırmaya göre düzenli olarak ibadethaneleri ziyaret edenlerde ömrün 2-3 yıl uzadığı tesbit edildi. Aynı etkinin düzenli duâ ve ibadet edenlerde de görüldüğü belirtildi. Uzmanlar, ‘Uzun hayat ile dinî bir gruba katılmanın birbiriyle ilişkili olduğunu’ açıkladı.
“Bilim adamları duâ edilen kişinin sağlığının bu durumdan nasıl etkilendiğini de inceledi. Buna göre duâ edilen kişi, eğer bir başkasının kendisi için duâ ettiğini bilirse tedavisi hızlanıyor. Ancak birilerinin kendisi için duâ ettiğinden habersiz olan kişilerde bu etki görülmüyor.” (Vatan, 14 Şubat 2009)
Bunca yıldır İslâm âlimlerinin insanlığı duâya teşvik etmesine anlam veremeyen, ‘duâ’ etmeyi ‘çağ dışı’ bulanlar her halde bundan sonra daha insaflı olurlar. Duâ etmeyi, Kur’ân okumayı ‘üfürükçülük’ olarak görüp, milletin inançlarıyla alay edenler de bu haberlerden ders ve ibret almalıdır.
Araştırmalardan ortaya çıkan ve hemen herkesin bildiği bir hadise daha var: “Uzun yaşam(ak) ile dinî bir gruba katılmanın birbiriyle ilişkili olduğu” gerçeği... Bu tesbitin ‘Türkçe’si şöyle olmalıdır: “Namazını (cemaatle) kıl, duâ et, haftalık ‘dersler’ini aksatma.”
Muhtemelen önümüzdeki yıllarda bu tavsiyeler ‘uzman doktor’ların reçetelerinde yer alacak. Başka türlü insanlığın huzura ve sükûna kavuşması mümkün değil.
Şükrolsun ki, bu günleri de gördük...
06.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|