Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte modern hayat anlayışının bizlere mecburiymiş gibi gösterdiği tatil arayışları ve sohbetleri başladı yine çevremizde. Eskiden tatilini, köyüne akrabalarını, eşini dostunu ziyarete giderek değerlendiren insanlar artık otellere yöneliyorlar. Köylerin yerini koylar alı-yor. Kim bilir belki modern insanın yalnızlığından ötürü, gidecek köyü de kalmadı. Orda bir köy var uzakta ama sanırım o köy bizim köyümüz değil artık.
Günümüzde tatil denince akla doğrudan oteller geliyor. Dindar kesimin de bir şekilde plaj kültürüne alıştırılmasıyla ortaya çıkan ve sayısı hızla artan tesettür (!) otelleri, bu noktada önemli bir yer tutuyor. Bence dindar kesim olarak deniz tatilini ve tesettür otellerini ciddî bir biçimde sorgulamalıyız. En başta da tesettüre ne kadar uygun olduklarından başlamalıyız. Ancak bu sorgulamadan önce otel kültürünü ve otelin günümüzdeki anlamını incelemek daha doğru olur sanırım.
Bizim kültürümüzde seyahat önemli bir yer tutar. Bu anlamda gezip görmek çok da tavsiye edilen bir şeydir. Ama günümüzdeki gibi tek yönlü ve sadece dünyevî haz amaçlı bir gezip görmek değildir tavsiye edilen. Zaten eskinin otelleri olan hanlara ve kervansaraylara baktığımızda buraların gerçekten geçici olarak konaklanacak yerler olarak tasarlandığını görürüz. Keyfî olarak değil, ihtiyaca binaen açılan ve ticaretin de yapıldığı mekânlardır hanlar ve kervansaraylar. Üstelik buralarda dinî motifleri de hemen hissedersiniz. Meselâ Bursa’daki Koza Han’ın ortasındaki güzelim altıgen mescit, Fidan Han’ın, Pirinç Han’ın ortalarındaki mescitler, merkeze ibadeti alan bir hayat anlayışını hatırlatır bize. Anadolu’nun birçok yerinde bu tür hanları görebilirsiniz.
Ancak günümüz otellerinin, adeta ölümü unutan modern insanın dünyevî cenneti olarak, hatta bizzat ölümü unutturan merkezler olarak tasarlandığını görüyoruz. Birçok lüks otelde mescit yoktur meselâ. Buna mukabil israfın daniskasının yapıldığı sınırsız yemekler, alkollü içecekler, diskolar, havuzlarda bedenlerin teşhiri, vs. gibi bu dünyanın yalancı zevkleri sunuluyor insanlara. Günümüz otelleri, geçici olarak kalınacak yerler olmaktan ziyade bir hayat merkezi olarak tasarlanıyor. Aylarca otelden çıkmadan yaşanabilecek ortamlar hazırlanıyor. Ve bu ortamlarda her türlü günahın serbestçe işlenebileceği imkânlar oluşturuluyor. Eskiden hanlarda mecburen kalan insanlar bugün otellere nefsin kültürünü yaşamak üzere koşarak ve isteyerek gidiyor.
Bize yıllarca ‘bacasız sanayi’ olarak takdim edilen sahillerdeki otellere gelince, oralardaki yanlışlıklardan bahsetmeye hiç gerek yok sanırım. Şehirdeki otellerin sosyal ve manevî boyutunu gördükten sonra, sahillerdeki otellerin hangi noktalara kadar gidebileceğini insan düşünmek bile istemiyor. Hayatın her alanına ekonomi gözlüğüyle bakan ve her şeyi pazarlama aracı olarak gören zihniyete göre, sahil kesiminde oteller yapmak, ahlâkî hiçbir şey göz önünde bulundurmadan para kazanmak hedeflenmelidir. Hatta öyle ki, dindar kimliğiyle yönetime talip olanların bile plaj turizmini desteklediklerini, savunduklarını görüyoruz. Oysa unutmamalıyız ki, ahlâk her zaman ekonomiden önceliklidir. Yaşadığımız küresel kapitalizm krizi de bunu kim-senin itiraz edemeyeceği biçimde ispat etmiyor mu?
Kısacası günümüzde oteller sadece otel değildir. Otel olmaktan öte, bir hayat biçimidir. Modern insanın hayatını biçimlendiren en önemli mekânlardan biridir. Dünyevîleşmenin tam merkezidir. Bence ‘Tesettür otelleri olmalı mı olmamalı mı?’ sorusundan önce, otel kavramının altında yatan mânâyı anlamak gerekiyor. Çünkü onu anladığımız zaman, tesettür otelleri sorusunu sormamıza bile gerek kalmıyor.
02.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|