İç ve dış gündemde “Zâlimlerin satranç oyunu”yla uluslar arası politik arenada emperyalizmin hegemonyası hesâbına sergilediği çarpıcı garip olaylar oluyor.
Geçtiğimiz ay Cenevre’de düzenlenen BM Dünya Irkçılıkla Mücadele Konferansında, İsrail’in Filistin’deki işgal ve zulmünün kınanmasına karşı sergilenen tavır bunun son örneği.
İşgalcilerin işgal ve zulümlerin âdeta “adalet” olarak “kabullenmesi”ni dayatmaları, İngilizlerin İstanbul’u işgali sırasında Bediüzzaman’ın işgalcilere karşı neşrettiği “Hutuvât-ı Sitte (Şeytanın altı aldatması)” adlı eserinde dikkat çektiği işgal güçlerinin fiilî propaganda ile “... Öyle ise size karşı muameleme râzı olunuz!” demesi ve dedirmesi küstahlığına benziyor.
Konferansın maksadı, ırkçılık ve ayırımcılığa dayalı şiddet, düşmanlık ve nefretin beynelmilel yükümlülüklerle “suç” olarak belirlenip cezalandırılmasını sağlamak. Bu sebeple “ırkçılık-ayırımcılık” denince yarım asrı aşkındır Filistin’deki işgal ve zulümle en evvel İsrail’in yasa tanımazlığı akla geliyor.
İsrail bunu bildiği için, daha baştan “anti-semitizm” kaygısıyla toplantıyı terk ediyor. Tıpkı 2001’de Güney Afrika’da yapılan “Dünya anti-ırkçılık konferansı”na büyük hâmisi Bush’un Amerika’sıyla birlikte boykotu gibi…
“IRKÇILIKLA MÜCADELE
KONFERANSI”NDA IRKÇILIK…
Ancak Avrupa Yahudi Kongresi’nin “boykot çağrısı” üzerine Selânikli Sarkozy’in Fransa’sı, George W. Bush’un dostu Berlusconi’nin İtalya’sı ve Merkel’in Almanya’sının yanı sıra Hollanda, Kanada, Yeni Zelanda ve Polonya delegelerinin terk ettiği “ırkçılık karşıtı” konferansın protestosunun başını İsrail’le birlikte “siyahî Obama”nın Amerika’sının çekmesi, oldukça ilginç.
Bu durum, parlak ve tumturaklı “insan hakları” ve “özgürlük” nutuklarının maskesindeki çifte standartlı çehrenin sırıtması olarak karşımıza çıkıyor. Oysa toplantıda bozguncu odakların kumpasına gelmeyen her vicdan sahibinin söyleyeceği şeyleri söylenmiş; İsrail’in Filistin’de yaptığı sistemli soykırımı ve Gazze’yi işgal ve bombardımanında çoğu çocuk ve kadın binlerce sivilin öldürülmesi ve yaralamasıyla sonuçlanan mâsumlara yönelik katliâmı nazara verilmişti. Bu arada İsrail’de Olmert’le görüştüğü sırada, İsrail ordusunun birkaç kilometre ötesindeki Gazze’de BM’ye ait ilâç ve gıda deposuna ve okuluna saldırıp kırktan fazla çoğu çocuk ve kadın sivili katledip yüzlercesini yaralamasına hiçbir tepki vermeyen BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun’un İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat’ın ve diğer ülke temsilcilerin İsrail’i kınamasına tepkisi, bu beynelmilel kurumun çürümüşlüğünü açığa çıkarıyor.
Ban Ki-Mun’a göre mülteci kamplarını bombalayan, binlerce çocuğu öldüren ve işgal ettiği Filistin topraklarında bütün Filistinlileri toptan imha plânını önerip barışa yanaşmayan Telaviv yönetimini kınamak “konferansı kötüye kullanmak”mış… Doğrusu sâdece konferansın amacına uygun ırkçılık ve zulme dikkat çekilmesine rağmen, İsrail ve ABD’nin konferanstan gocunması, sekiz yıllık Bush devrinde tükenen “ABD prestiji”ni onarmakla “görevli” Obama döneminde de Amerikan politikalarının Yahudi lobisinin etkisiyle hâlâ İsrail endeksli ve esiri olduğunu ele veriyor.
Ve Washington’daki yeni yönetimin de konferansta “İsrail ırkçılığı” ayıbına katılması, Amerika’nın ve kontrolündeki BM’nin küresel gücün ifsad şebekeleri güdümünde olduğunu yeniden tescil ettiriyor. ABD ile BM’nin “saygınlığını” bir defa daha yerlerde süründü- rüyor…
İSRAİL “KINANAMAZ” MI?
Konferansta oy birliğiyle kabul edilen “nihaî bildiri”de özellikle ABD ve İsrail’in karşı çıktığı ve bazı Batılı ülkelerin “kırmızı hat” olarak direttiği “din ayrımcılığı” ve “İsrail’e atf”ın çıkarılmasına rağmen, İsrail-Filistin anlaşmazlığına dair iki paragrafın “yabancı işgali altında yaşayan Filistin halkının akıbeti” ve “Irkçılık kurbanları” başlığı altında yer alması, aslında saklanamaz gerçeğin itirafı…
Zira Cenevre’deki bu “gözden geçirme konferansı”nın “sonuç bidirisi”ndeki tesbitler, sekiz yıl önce Durban’daki ilk konferansın “İsrail’in Filistinlilerin üzerinde zâlim ve baskıcı ırkçı rejim kurması” ikazlarıyla aynı anlama geliyor.
Ne var ki büyük ümitlerle ve vaadlerle işe başlayan ve her fırsatta Amerika’nın “karanlık tarihi”ne, ülkesinin geçmişindeki Kızılderili soykırımına, zencilere revâ görülen ırkçı ayırımcılığa ve zulme dikkat çeken Afrika kökenli Obama’nın “ırkçılıkla mücadele konferansı”nı boykotu, “imajı”nı yaralıyor. Tıpkı Bush gibi ne yazık ki Sarkozy, Merkel ve Berlusconi gibi İsrail’in uluslar arası komplosuna gelindiğini gösteriyor.
Keza Ban Ki-Mun’un BM’nin aldığı kararlara aykırı olarak İsrail ve Yahudi lobisi lehindeki çifte standartlı tutumu, öncelikle başında bulunduğu BM’nin itibarını zedeliyor. Aynen Annan gibi İsrail’in Filistin’deki zulmünü, Gazze’deki insanlık trajedisini gözardı edip gıdadan suya, ilâçtan elektriğe kadar her türlü insanî yardımı engelleyen amansız ambargoyu kaldırmaya çağırmaması, küresel ikiyüzlü entrikanın vâhim komplosunu ortaya koyuyor.
Bir diğer ilginç husus, “Davos çıkışı” yapan Başbakan’ın ve Ankara’nın tepkisizliği ve sessizliği. Tek kelimeyle olsun İsrail ve ABD’nin bu tutumunu kınamaması…
Peki İsrail “kınanmaz” ve “dokunulmaz” mı? Neden?..
06.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|