Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyünde yaşananları anlamak mümkün değil. Tabiî ki cinnet geçiren insanlardan her türlü kötülük beklenir, ama cinnetin bu dereceye varanına pek rastlanmaz.
Bilge Köyündeki düğün evi basılmış ve aralarında gelin, damat ve köy imamının da olduğu 44 kişi öldürülmüş. Çılgınlığın, insafsızlığın, katliâmın daha büyüğü olabilir mi? Üstelik ölenlerle öldürenler de ilk belirlemeye göre aynı soyadı taşıyor, yani akraba... Köyde görev yapan öğretmenin hanımı, “Yaşadıklarımıza inanamıyoruz” demiş. Bu kine, bu vahşete, bu cehâlete, bu husûmete kim inanabilir ki?
Hadisenin duyulması herkesi telâşlandırdı. Birbirinden farklı ihtimaller ileri sürülse de bu katliâmın temelinde ‘cehalet ağa’nın, cahilliğin, İslâmı doğru anlamama ve hayata tatbik etmemenin tesiri vardır. Elbette başka sosyal sebepler de vardır, ama bu ve benzeri çılgınlıkların temelinde başka sebepler aramayı sürdürürsek, doğru neticelere ulaşamayız. Bu katliâmın ‘terör’ kaynaklı olduğu iddiâ edilse bile yine de temelinde cehalet olduğunu bilmek ve görmek lâzım. “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” misâli, o bölgede yaşananlar yeterince medyanın, dolayısı ile de Türkiye’nin gündemine gelmiyor. Her defasında cinayetlerle gündeme gelen bölge, ister istemez tecrit edilmiş oluyor. Bu durum, çözülmesi gereken problemlerin üzerinin örtülmesine ve ötelenmesine de sebep oluyor. Hadiseye sadece ‘töre’ penceresinden bakmak da meseleyi çözmez. Katliâmın sebebi ‘töre’ bile olsa, onun da temelinde yine cehâlet vardır.
Cinayetin işlendiği köydeki bütün erkeklerin ‘korucu’ olduğu da bu vesile ile öğrenilmiş oldu. Bugün değilse bile ilk fırsatta bu konu da gündeme taşınmalı ve bu uygulamanın mahzurları artık görülmeli. Ehil olmayanlara teslim edilen silâhların bu ve benzeri katliâmlarda, asıl değilse bile tali sebepler olduğu ortada. O halde bu sistem de sorgulanmalı....
Gerek Türkiye’yi idare edenler ve gerekse medya, bu katliâma sadece ‘töre’ penceresinden bakarsa çare bulmakta zorlanır. Bu çirkin katliâmın sebebi ne olursa olsun, en temelinde cehâlet yatıyor. Bölgede tesirli olan ‘ağa’ların en güçlüsü ‘Cehalet Ağa’dır. Ne yazık ki devletin uygulamaları da ‘cehalet ağa’nın ekmeğine yağ sürüyor. İnsanlara doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu öğretmez, onlara yanlış ve eksik bilgi öğretenleri desteklerseniz olacağı budur. Bir sineğin bile hayat hakkına saygı duymayı, ona şefkatle yaklaşmayı emreden bir dinin mensuplarının, böyle katliâmlara imza atması beklenebilir mi? Bu çirkinlikler ancak ve ancak kopkoyu cehaletin, kaskatı husûmetin neticesidir.
Bu katliâma doğru teşhis koyabilirsek, doğru çâreler de sunabiliriz. En büyük düşmanın; cehâlet, zaruret ve ihtilâf olduğunu, bu düşmanlara karşı da san’at, marifet ve ittihad silâhlarıyla karşı konulabileceği bilinmelidir. Başka ‘çare’ler çare olmaktan ziyade, problemin büyümesine ve içinden çıkılmaz hâl almasına sebep olur ve olmaktadır.
En başta ‘cehalet’in ağalığına son vermeliyiz, vesselâm.
06.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|