Hüsrev Beyi daha çok bir tıp doktoru, bir bilim adamı olarak tanıdık, bildik. Oysa, onun aynı zamanda pek çok şiir kitabı da olan çok iyi bir şair ve iyi bir Türk Müziği dinleyicisi, yazarı olduğunu da söylemek lâzım. Örneğin Köprü’nün yaz 2002 sayısında çıkan “Ey kopuz ile çeşte! Aslın ne dürür(nedir) işte?” makalesine bir bakmanızı tavsiye ederim.
Yaklaşık 3-4 yıl önce Dost Tv’de Hanende programımı yaparken davetimize icabet etmiş ve programımıza katılmıştı. Kendisi ile sohbet etmiş şiirlerinden örnekler dinlemiştik. Masaya şiir kitaplarını koyduğunda “Hocam neden bu son şiir kitaplarından haberimiz olmadı acaba?” diye sorunca “Size küçük bir şiir ile cevap vereyim” demişti.
“Felek sana var on sorum.
Bu da sana son sorum.
Neden yok sponsorun?”
Aklımda kaldığı kadarıyla cevabı işte böyle kısa, esprili ve öz olmuştu.
Hüsrev Bey ve 15 dakika önce doğduğu için kendisine ‘’Birader’’ diye hitap eden Prof. Dr. Hüseyin Hatemi Bey sima olarak birbirlerine çok benzerler. Hüseyin Hatemi Bey bir hukuk hocasıdır. Fakültede ben de kendisinin öğrencilerinden biri olma mutluluğunu yaşamıştım. Hüseyin Bey, Hüsrev Bey kadar şiir kitapları olmasa da gençliğinde şiir yazmış aynı zamanda iyi bir Türk müziği dinleyicisidir. O da katıldığı bir programımda bana gençlik yıllarında yazılmış şiir kitabından elinde kalan son iki üç nüshasından birini hediye etmişti. "Her iki hocamızın ortak özelliği nedir?" diye sorulursa hiç düşünmeden “Mütevazi kişilikleridir” derim öncelikle. Programıma davet ettiğim her defasında onca yoğunluklarına rağmen hiç reddetmediler, ertelemediler ve geldiler. İlmin insana kazandırdığı tevazu böyle bir şey olsa gerek. Hemşehrisi olmakla ayrıca mutlu olduğum Hüsrev ve Hüseyin Hatemi Hocalar gerçekten ülkemiz için önemli değerlerdir.
Hüsrev Bey 12 Aralık 1938'de İstanbul’da doğmuş. 1962 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra 1978 yılında profesör ünvanını almış. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilimdalı Başkanlığı görevini üstlenmiştir. Tıp alanında yüzlerce makale ve kitapları vardır.
Edebî yönü:
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi’nin tıp alanı dışında yayınlanmış şiir ve nesir türünde bir çok eseri de mevcuttur. 1988 de yayınlanan “Yozlaşmadan Uzlaşmak” isimli kitabı 1994 yılında Türk Yazarlar Birliği Ödülü almıştır. Yine aynı yıl, Hoşça Bak Zatına, Çelebi Bizi Unutma (1989), Türk Aydını; Dünü Bugünü 1991 Baba Ben Druid miyem? 1996, Kimlik Kuyusu, Türkiye’den Çizgiler 1995, Eriyen Mumlar 1998, Darulfünun-Darüşşifa 1998, Aydın Toplum ve Tarih 1998, Anıcak Ol Meclisi 2001, gibi kitapları nesir türünde yazılmıştır. Şairin yayınlanmış şiir kitaplarına gelince: Eski Kentte Bir Gece 1968, Akşam Gümrükçüleri 1984, Lodosçu 1987, Grili Çocuk 1988, 1968 – 1990 Şiirler, Gün Akşamlıdır 1994, Çengelköyde Bir Çeng 1996, 1990-2000 şiirleri. Ayrıca şahsıma imzalayarak hediye ettiği ‘’N’etti Bu Yunus N’ettti 2004 ve Karkavak Şiirleri ve On Yıl Öncekiler 2005. Tespit edebildiğim 20’yi aşkın bu edebi eserleri kaleme alan Hüsrev Hatemi Beyin ne kadar üretken bir edebî şahsiyet olduğu aşikâr. "Tıp kitapları, dersleri, araştırmaları arasında ne zaman vakit bulup da bu kitapları yazdınız?" diye hocamıza sorup takdir etmemek mümkün değil. Yeri gelmişken rock müzik sanatçısı dostum Mürsel Işık’a da bir parantez açmak lâzım. ‘’Non Dolet, Grili Çocuk, Aşık Garip Coğrafyası, Ağıt‘’ gibi hocamızın bazı şiirleri Mürsel Işık tarafından bestelenip albüm de yapıldı. Mürsel Işık bu anlamda tam bir Hüsrev Hatemi şiirleri âşığı diyebilirim. Bu arada sevgili Mürsel, ben de bir süredir hocamızın ‘’Çok şey vardı geride kaldı, Son sitem rubaisi, Boş ümit rübaisi, Barışma rübaisi’’ üzerine çalışıyorum bilesin.
BAZI ŞİİRLERİ
Tapu Sicil Muhafızı
“Benim şiirim tüfeğidir kavgamın’’
Diye kükreyerek,
Zehir zemberek
Bir şiire başlamanın özlemiyle öleceğim;
Ama neyleyim ki ellerim,
Yedek subay eğitimi dışında
Görmedi tüfek.
Benim şiirim ne tüfektir...
Ne kelebek.
Ne de hayal ülkesinin narin bir kızıdır;
O gözlüklü ve siyah kolluklu
Bir tapu sicil memurudur ki,
Eski günler ve anıların
Tapularını saklar.
Şimdi gel ey Muhafız Bey, lütfen
Cenuptan karanlık çocukluk,
Şimalden ilkokul başlangıcı,
Şarkından Feriköy mezarlığı,
Garbından İkinci Dünya Savaşı
İle muhat arsanın,
Tapusunu ver.
O arsa ki 1943 yıllarının
Anılarıyla dopdoludur,
Bir anı müteahhidi alıp
1979 yıllarından
Kat karşılığı bina dikecek.
Postnişin
Füsûn ki gözlerinin postnişini o idi
Kederdir yüreğimin değişmez postnişini.
Kırmızı mavi deniz karardığında akşam
Yüreğim bazen soğuk, çek yalnızlık elini
Birazdan görünecek o çatık kaşlı adam
Ve serbest bırakacak anıların selini.
Karda soğuk kokardı paltosu peder beyin
Soğuğunda kokusu mu olurmuş demeyin…
Babalar paltolardır, siyah, gri, lacivert
Her pederin pederi kendi yüreğine dert,
Her anne yüreğinde kendi annesi anı
….
Son sitem rubaisi
Ölümü muştulamana gerek yoktu
Yakınlığını biliyordum onun,
Yüreğimi neden muştalayıp durdun?
Çoktan beri yastaydı ve yorgun….
05.05.2009
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|