Ergenekon sürecinde son aşamalarda yazılanlar, tedirginliğimizdeki haklılığı ortaya koydu. Ergenekon’un tarifi yapılmadan, mahiyeti deşifre edilmeden ve boyutları belirtilmeden yapılan açıklamalar, kamuoyundaki endişeleri arttırmaya başladı.
İşin başından beri dikkatleri çekmeye çalıştığımız noktaya sair meslektaşlarımız da katılıyorlar: Bu hadiselerdeki irade kime ait? Ergenekon sürecindeki operasyonlarda emir ve irade nereden geliyor? Suçlulukları tesbit edildiği halde neden tahliye ediliyorlar? 2003 yılından itibaren hazırlıklarına başlanan darbe girişimleri, 28 Şubat ve 12 Eylül’ün devamları oldukları halde, yargı neden oralardan uzak durmaya çalışıyor?
İşte buna benzer birçok soruya, yetkililer bugüne kadar tatmin edici bir cevap veremediler. Her geçen gün siyasî iradenin içerde ve dışarda içine düştüğü vaziyetler, tedirginliğimize tedirginlik katıyor.
İşte bütün bunlar; emekli bir genelkurmay başkanının yargıya ifade vermesi gibi güzel bir hadiseye sevinmeye bile mani oluyor. Meçhuliyetin, boyutlardaki belirsizliğin ve sürecin ne zamana dek devam edeceğinin bilinmemesi efkâr-ı ammeyi fevkalâde rahatsız ediyor.
Ergenekon’u, darbecilerin darbecilerle mücadelesi tarzında takdim edenler haksız değiller. Zira Türkiye’nin yaşadığı bugünleri, ancak bir darbe mentalitesiyle izah edebilirsiniz. Meclis iradesinin gizli güçlerce ipotek edildiği, YÖK’e iyi saatlerde olsunların müdahale ettiği, zehirli bir korku ve istibdat gazıyla halkın hep uyutulmaya çalışıldığı bir Türkiye’yi en güzel ifadesiyle “darbe” kelimesi tarif edebilir. Bilinmeyen husus, içinde yaşadığımız darbenin 28 Şubat’ın devamı mı, yoksa ek yeni bir darbe mi meselesinin vuzuha kavuşturulması.
Hükümeti, millet iradesini idare ve icraata ortak kılmada engellemeye devam eden husus da bilinmiyor. Azerbaycan-Türkiye münasebetlerini bozanlar Ergenekoncular olunca, bu Ergenekon’u artık yurtdışına aramamız daha akıllı bir iş olacak. Milletin avunduğu sun’î “ekonomik rahatlık” da krizle berhava olduktan sonra, hürriyetten mahrum zavallı milleti, tek partili istibdat günlerine geri döndürme çabaları daha artacak gibi görünüyor.
Bu Ergenekon sürecini ülkenin aleyhine çevirenlerin başında gelen muallel bir zihniyetten bahsetmek istiyorum.
İlim, hikmet ve derinlikten mahrum, takiyyeci, demokrasiyi ne anlamış ve ne de hazmedebilmiş hastalıklı bir düşünce belki sizin de dikkatinizi çekiyordur. Dolaylı bir şekilde “İttihatçıların” emrindeki bu zümrenin en büyük kavgası “demokrat misyonla” görünüyor. Selaniklileri, Kemalistleri, masonları, modern bolşevikleri ve genel ahlâk karşıtlarını rahatsız etmeyen AKP eksenli bu zihniyetin demokratları karalama çabaları manidar. Türkiye’yi dış müdahalelere açık ve hazır hale getirmek isteyenlerin direktifiyle hareket eden muhakeme-i akliyesi nâkıs çevreler, evvelâ demokratlara hücum ediyorlar. Belki de neoliberal ve neoconlarla olan sıkı-fıkılıkları onları bu noktaya sevk ediyor.
Ömrü Ergenekoncularla mücadele ile geçmiş demokratları milletin gözünden düşürme ve dağılacak olan şu AKP’nin yerine o asıl mücadele ekiplerinin gelmesi endişesiyle yapılan karalamaların faturasını millet çok ağırca ödetir.
AB sürecine yönelmiş Türkiye’deki yargı, suçu tesbit edilenleri cezalandırma iradesi göstermelidir. Türkiye’yi yöneten siyasî irade bizi kaygı ve endişelerimizden kurtarmak istiyorsa, elinde bulunan Meclis çoğunluğuyla demokratik düzenlemeleri yapmalı ve milletin önünü açmalı. İşte o zaman ne eski Marksist-Leninistler, ne Kürtçülük fitnesi peşindekiler, ne Türkçülükte yuvalanmış derin devlet, ne Hudson Enstitüsünün ajanları, ne Türk ailesini parçalamaya yemin etmiş dernekler ve ne de Kemalistler, siyasî iradenin ve milletin yolunu kesemeyeceklerdir.
04.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|