Timaş Yayınlarından çıkan “İtirafçı” kitabının yazarı Nevzat Çiçek, Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı. Çiçek, “Ben bu kitabı yazarken kendi kendime ‘Bu adamlar kahraman mı, hain mi?’ diye sormadan edemedim. PKK tarafında devlete karşı savaşırken hain, devletin yanında PKK’ya karşı savaşırken ‘kahraman,’ açıklama yapmaya başlayınca iki taraf için de hain oluyorlar” dedi.
Devlet, itirafçıyı OYAK ortağı yaptı
Geçtiğimiz hafta bir basın toplantısı yapan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ergenekon Dâvâsı ile ilgili değerlendirmelerde bulunurken itirafçılara güvenilmemesi konusunda kanaat bildirdi. Biz de bu konuyu Timaş Yayınları’ndan çıkan “İtirafçı” kitabının yazarı Nevzat Çiçek’le konuştuk. Çiçek itirafçıların 90’lı yıllarda PKK’ya karşı etkin bir şekilde kullanıldığını söylüyor. Ayrıca itirafçıların bölgede bulunan komutanların damı haline getirildiğini, uyuşturucu ticaretinden faili meçhullere uzanan kirli ilişkilerde kullanıldığını söylüyor. Eğer itirafçılara güvenilmeyecekse neden ordu onlara silâh verdi diyen Çiçek, Ergenekon’un Fırat’ın öbür yakasına uzanmasında itirafçıların ifadelerinin değerli olduğunu belirtiyor.
İtirafçı denilince ne anlamalıyız?
İtirafçılar, hayatımıza çatışma dönemiyle birlikte girdiler. İtirafçılar, bir dönem PKK’da kalmış daha sonra teslim olmuş veya teslim alınmış daha sonra devlet tarafına geçmiş belli itiraflarda bulunmuş, arkadaşlarını yakalatmış, işlenen cinayetlerle ilgili bilgi vermiş, bomba ve mühimmat konusunda yer göstermiş insanlar. İtirafçılar katil ama pişman olduğuna inanılan kişiler. Şu an Ergenekon’un Fırat’ın öbür yakasına uzanmasında kilit rol oynayacak kişiler.
İtirafçıların temel özellikleri var mı? Her teslim olan PKK’lı itirafçı olabiliyor mu?
İtirafçı olacak kişinin örgütü iyi bilmesi şartı var. Strateji alanında ve askerî alanda da iyi eğitim görmüş olması aranan bir diğer koşul. İtirafçı olarak ikna edilen kişi artık devlet adına güvenlik güçlerine yardıma başlıyor. Evli ve çocuk sahibi olmaması, ailesi ile bağının zayıf olması ya da hiç olmaması itirafçının tercih edilmesinde etkili oluyor. “Terör”den kaçtıkları için hedef seçilen itirafçıların gizlenmesi için onlara yeni bir kimlik ve parasal yardım sağlanıyor. ‘İtirafçı oldum’, ‘devlet adına çalışacağım’ demekle de iş bitmiyor; bir iki olayda sınavdan geçiriliyor ve bu olaylar fotoğraflanıp belgeleniyor. Her itirafçı için tıpkı PKK’da olduğu gibi bir kod adı belirleniyor ve irtibatlar daha çok bu adlar üzerinden gerçekleştiriliyor. Her itirafçı bağlı bulunduğu üstüne itaat etmek ve hayatını aldığı talimatlara göre düzenlemek zorunda kalıyor.
Peki devlet ordu içine sızmış, TSK’nın bilgilerini PKK’ya sızdıran kişiler yok mu?
Abdulkadir Aygan’ın anlatımında bu karşımıza çıkıyor. Aygan Jitem’i bırakmak için Öcalan’a haber yolladım ancak bana kalmamı söyledi diyor. Eski asker Erdal Sarı Zeybek de bu insanların örgüt tarafından bilinçli bir şekilde orduya sızdırıldığını söylüyor. Bana göre iki tarz da gerçekçi değil. Orduya sızdırılmışsa siz ona güvenip nasıl silâh veriyorsunuz diye sorarlar adama. Kaldı ki K. Irak’ta teslim olmuş adamı kendiniz bulup getiriyorsunuz. PKK’lılardan bazıları da itirafçılar için “örgütteyken devletle temas kurup zaten itirafçı olacaklardı” diyor.
PKK’lılara göre itirafçılar devletin himayesine girip koruma altına giriyor öyle mi?
Evet. İtirafçıların cezaları azalıyor ancak tabir yerindeyse komutanların “Dam”ları olmaya başlıyorlar. Başka işlere bulaşmaya başlıyorlar. Adam yer göstermeye giderken daha sonra uyuşturucu ticaretini, yargısız infaza sokuluyor. Eski kimlikleri iptal ediliyor yeni bir yaşam sunuluyor. Bu anlamda PKK’lıların söyledikleri doğru. Ben de bu kitabı yazarken kendi kendime bu adamlar “Kahraman mı hain mi?” diye sormadan edemedim. PKK tarafında devlete karşı savaşırken hain, devletin yanında PKK’ya karşı savaşırken “kahraman”. Açıklama yapmaya başlayınca iki taraf için de hain oluyorlar. Bu insanları nereye koyacağız açıkçası bilmiyorum.
İtirafçılar açıklama yaparken can güvenliği kaygısı yaşamıyorlar mı?
Aygan’ın son açıklamalarından sonra İsveç hükümeti tedbir getirdi, mail adresi dahil adreslerini değiştirdi. Türkiye’deki itirafçıların ne olduğunu bilmiyorum. Murat İpek’in Diyarbakır’da bir çocuk hastanesinde güvenlik müdürü olduğu ortaya çıkmıştı. Diyarbakır’da dersane önünde patlayan bombada kardeşini kaybettiğini ve Başbakan’ın kendisini başsağlığı için aradığını biliyoruz. Kahraman Bilgiç’in nerede olduğunu bile bilmiyoruz. Çünkü bu kişiler öldü gösterilip daha sonra yeni kimlikle hayatlarına devam ediyorlar. Bu kişiler tekrar öldüyse bile zor bilinebilecek bir durum. Teslim olup yakalandıkları andan itibaren can güvenliklerinden endişe ediyorlar.
Sen bu insanların bazılarıyla konuştun. Nasıl bir hissiyat içinde itirafçı olmuşlar, korkmamışlar mı?
Bu cesaret değil mecburiyet. Küçüklüğünden itibaren PKK örgütüne katılıyor ve dünyasını orda buluyor. Daha sonra örgüt içi yanlışlar ve yargısız infazlar oluyor. Örgütün strateji değiştirmesinden sonra artık savaşmak istemiyor. Bir kısmı orduyu düşman olarak bildiği için KDP’ye sığınıyor ancak devlet Kahraman Bilgiç gibi isimleri KDP’yle görüşerek alıyor. Aygan gibi isimler kendileri direkt teslim oluyorlar. Bazıları ise operasyonda yakalandığı için can güvenliği onu itirafçı olma noktasına götürüyor. Daha sonra yakalanan PKK’lıların ifadelerini duyunca onlardan öç almak için itirafçılığı seçenler de oluyor. Aygan’a niye konuşuyorsun dedim. O da “Ben çoğu zaman eski günlerin kâbusuyla uyanıyorum” dedi. Bence insan aile sahibi olunca birini öldürmenin, yuva dağıtmanın ne olduğunu anlıyor. Onun için de vicdanlarını rahatlatmak için konuşuyorlar. Yeni Ayganların olmaması için uyarı görevi yapıyorlar.
Peki itirafçılara vaadedilenler yerine getiriliyor mu?
İtirafçılarla ilgili yasa var. Vaadedilenler yerine getiriliyor ancak daha sonra işler değişiyor. Örgütün çözülmesi için itirafçılar size yardımcı olacak siz de onların cezasında indirim yapacaksınız. Siz adamı cezaevinden çıkarıyorsunuz olmadık işlere bulaştırıyorsunuz. Komutanların damı yapıyorsunuz, devletin bütün sırlarına hakim ediyorsunuz, orada işler değişiyor.
Peki itirafçıların ifadeleri ordu içinde kargaşaya yol açmıyor mu? Meselâ beraber çalıştığı komutanın yasal olmayan işler yaptığını söylediğinde diğer silâh arkadaşlarında bir güvensizlik ve kaosa yol açmıyor mu?
Bunu yapacak insanlar infaz ediliyor ve ifadeleri sümenaltı ediliyor. Yüksekova çetesi buna en büyük örnek. Bu çeteyi ortaya Kahraman Bilgiç çıkardı ancak o dönemin komutanlarının birçoğu dâvâdan yırttığı halde Bilgiç en büyük cezayı aldı. Şimdi bunu Aygan ve Kırcı olayında görüyoruz. Aygan, 2006’da ortada Ergenekon yokken Kırcı ile nasıl tanıştığını ve nasıl cinayetler işlediğini anlatmıştı. Bunları araştırmak devlete düşer. Kırcı’nın ölümünden sonra Genelkurmay ve Kundakçı Paşa gibi isimler bu insanlara inanılmaması konusunda açıklamalar yaptı. Biz de onlara şunu sorduk; siz, onlar ve Barzani’yle çekilmiş fotoğraflar var, olağanüstü hal valiliğinde yapılmış toplantılar var, adamın maaş bordrosu var... İtirafçı kuyularda cesetler var diyor ve kuyulardan ceset çıkıyor. İtirafçılar olmasaydı biz bu kuyuları bilemeyecektik. Biz burada kime inanacağız? İtirafçılar sayesinde faili meçhul cinayetler aralanmaya başladı ve bu konuyla ilgili özel savcı atandı.
İtirafçılarla ilgili elinizde bir sayı var mı?
Sayı net değil. 550 kişilik bir sayıdan bahsediliyor. İtirafçılar PKK’nın çözülmesi noktasında bazı dönemlerde örgüte darbe vurmuşlardır. Şahin Dönmez PKK’nın kuruluş döneminde yakalanan ve 119 kişinin ismini vererek itirafçılar kovuşunun oluşmasını sağlıyor. Cezaevinden çıkınca öldürülüyor. Osman Tim denen kişi ise PKK’nın İstanbul kadrosunun çökertilmesinde etkin rol oynuyor ancak o da Sağmalcılar Cezaevinde boğdurularak öldürülüyor. Bunlar bildiklerimiz... Abdulhalim Güven ismindeki itirafçı DTP’li belediyelerden iş alıyordu. Diyarbakır’da herkes adamı tanıyordu. Adama Ergenekon operasyonuna kadar dokunulmuyordu. Ancak şimdi tutuklu.
Ergenekon dâvâsında itirafçıların önemli bir katkı sağladığı düşünülebilir mi?
Gizli sanıklardan bazılarının ifadelerine baktığınızda bunların itirafçı olabileceği şeklinde. Şemdin Sakık’la Savcı Öz’ün görüşmesi çok net bir şekilde yansıdı. Açılan kuyular Arif Doğan, Küçük’ün ifadeleriyle açılmadı... Ergenekon’u Fırat’ın öbür yakasına bunlar taşıyacak.
Sizce gizli tanıklar arasında önemli şahsiyetler de var mı?
On sene sonra gizli tanıklar gün yüzüne çıkarsa Türkiye’nin dudakları uçuklayabilir. Tahmin edemeyeceğimiz isimlerin tanık olduklarını düşünüyorum. Bu insanlar içinde istihbaratçısı, emniyetçisi, askeri de olabilir. Ancak bazı kurumlar ve kişiler tarafından gizli sanıklar küçümsenir bir havaya sokulmak isteniyor, psikolojik harekât yürütülüyor. Ergenekon soruşturması başladığında kimse birşey çıkmayacağını düşünüyordu. Adamlar cinayet işlemiş, faili meçhullerin adresinde dokunamıyorsunuz. Askerlerin siviller tarafından yargı karşısına çıkarılması bir devrimdir.
Devlet, operasyonların içine soktuğu itirafçılara nasıl güvendi sizce?
Devlet bunu bir mekanizma olarak işletmedi. Belli yetkilerle belli kişilerin eline verdi ve ortaya apayrı bir sentez çıktı. 1994 yılında itirafçılar TSK’nın yaptığı planın başarısız olabileceğini söyleyerek yeni bir plan ortaya koyabiliyordu. Bölgeye ve örgütün bazı bilgilerine hakim oldukları için bazı kararlara katılıyorlardı. Örgüte yardım eden kişileri bildikleri için bu insanlara infaz yetkisi verildi. Ancak devlet bunlara güvenmedi, güvenmediğini Cem Ersever’in öldürülmesinden biliyoruz. İtirafçıların büyük bir kısmı tasfiye edilirken aynı şey komutanlarına da yapıldı. Çünkü metodun böyle işlemediğini herkes gördü ve itiraz etti ve bunun neticesinde Ersever gibi çok sırra hakim olanlar da infaz edildi.
PKK’yla mücadele konusunda itirafçılardan nasıl faydalanıldı?
84’te PKK’nın ilk operasyonunda kimse ne olduğunu anlayamadı. 1990’larda çatışmalar oldu ancak bu savaşta ordunun gerçekten yetişmiş insanı yoktu. İtirafçılar geldikten sonra kilit noktalara operasyonlar yapılmaya başlandı. Adam hangi dağda hangi insanın örgüte yardım ettiğini, hangi mağarada nelerin olduğunu, PKK tarafındaki tim komutanlarının nasıl çatıştığını biliyor. PKK’yı yakından tanıdıkları için örgüt içine nifak sokmayı becerebiliyorlar. Barzani’yle görüşmelerde bile itirafçıların bilgilerinden yararlanıyorlar. İtirafçılar ahlâklı kullanılmadı...
PKK, niye bu adamları öldürmüyor?
Bazıları infaz edilirken bazılarında bu infaz gerçekleşmiyor. Bazıları DTPli belediyelerden ihale alabiliyor. Aygan örgüt tarafından yurt dışına çıkarılıyor. Belli insanlarda bunun işlemediği bir muamma. Buradaki kirli ilişki hâlâ çözülmüş değil.
İtirafçıları koruma altına alan bir uluslar arası
hukuk var mı?
Uluslar arası yasa ancak bu insanlar yurtdışına çıktıklarında müdahil olabiliyor. PKK’lılar İsveç devletine bu adam savaş suçlusudur diye şikâyet ediyorlar. Türkiye Aygan’ın iadesi noktasında başvuru yaptı. Türk tarafı Aygan ölü görüldüğü için verdiği yeni kimlikle yani Aziz Turan başvuruyor. Abdulkadir Aygan ise İsveç’te Aygan kimliğiyle bulunuyor. Aygan Türk tarafına gelin burada ifademi vereyim Türkiye’ye gelirsem beni öldürürler diyor.
O zaman ölü olarak görülen Aygan’ın verdiği
demeçlerin Türkiye’de hukukî bir geçerliliği olacak mı?
Aziz Turan olarak ifade verirse hukukî olarak geçerli. Devlet Aygan’ı Turan kimliğiyle maaşa bağlamış, OYAK’a ortak etmiş.
Aziz Turan kimlikli Abdulkadir Aygan, tayin edildiği Burdur’da iken de Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) iştirakçisi olmak için başvurdu. OYAK Genel Müdürlüğü de 24 Ocak 2001’de Burdur İl Jandarma Komutanlığı’na yazdığı bir yazı ile Aziz Turan’ın 15 Şubat 2001 tarihinden itibaren daimi üyeliğinin kabul edildiğini bildirdi. OYAK, Aziz Turan’ı 5-294982 numara ile üye kayıt defterine kaydetti. OYAK Genel Müdürlüğü, Aziz Turan’ın bağlı olduğu Tahakkuk Amirliği’ne tebligat yapılmasını isteyerek 15 Şubat 2001 tarihinden itibaren yüzde 10 aidat kesilmesini istedi. Böylece Aziz Turan OYAK’ın da iştirakçisi oldu.
Devlet, güvenmediği birine bunu yapar mı?
Hasan Kundakçı bu insanlara inanılmaması, güvenilmemesi gerektiğini söylüyor ama alıp operasyona götürmüşsün, silâh vermişsin. Oradaki komutanların partneri olarak özel işlerinde kullanmışsın. Yargısız infazlarda, uyuşturucu sevkiyatında kullanmışsın. Komutanın nereye tayini çıkmışsa itirafçı da oraya gitmiş. Kırcı intihar etmeseydi muhtemelen onunda ifadesi alınacaktı. Orda görev yapmış komutanlara sıra geliyordu. Belki birileri onlara bu yetkileri kullanabilirsin demiştir ancak kullandıkları yetkilerin hukukta yeri yok. Bu görevleri onlara kim verdi o yapı tartışılmıyor.
Sizce nasıl bir yapı var ortada?
Jitem’i kuranlar bir şekilde Jitem’in tasfiyesini istiyorlar. Jitem’i kuran iradeyi bilmiyoruz. Şu an JİT olduğuna dair tahminler var. Biz Jitem’in varlığını 90’lı yıllarda basına yansıyan haberlerden de görüyoruz, ancak bugün ezberi bozan onlara dokunuluyor olmasıdır. Koruma kalkanı ortadan kalkınca insanlar kurtulmak için bildiklerini anlatmaya başladı. Dönem yavaş yavaş aralanmaya başladı. Geçen haftalarda Van’a gittim orada konuştuğum bir korucu “Köylerini boşaltmayanların bulunduğu yerlere bomba atmamız söylenmişti” diyor.
Jitem’in tasfiyesi neden isteniyor?
Ergenekon Örgütü’nün tetikçi, finans, medya, psikolojik harp, beyin takımı olması gerekiyor. Jitem örgütün tetikçi ve uyuşturucu sayesinde finansman ayağını da ilgilendiren bir yapı. Ergenekon soruşturmasında Jitem’e dokunmazsanız Fırat’ın öbür yakasına geçemezsiniz ve yapının iki ayağını boşa çıkarırsınız. Eve dönüş için milyarlarca dolar harcanırken Jitem gibi bir yapının korunması büyük zarar verir.
İtirafçıların ifadeleri PKK tarafında nasıl bir etki yapıyor?
Ciddî anlamda moral bozuyor. Örgütün sırlarını bildikleri için hareket alanını kısıtlıyor. Psikolojik savaş anlamında zarar veriyorlar. İtirafçıların öldürülmediğini gören örgüt üyelerinde teslim olma meyili artıyor.
Aklımda kalan bir soruyu sormak istiyorum. Kırcı sizce niye intihar etti?
İntihar olduğu söyleniyor. Onların tarafından bakıldığında da durumun zorluğu ortada. Birileri yazılı olmayan yetkilerle bu kişileri donatmış. Bu kişiler dağda savaşmış, maddî imkânları kullanmış, istemediği kişileri öldürtmüş. Şimdi devran dönmüş bunların hesabını ver diyorlar. Hukuk işlemeye başlamış. Eski komutanlar itirafçıyla aynı cezaevinde yatmayı kabul edemiyor. Aynı suçla yargılanmak ağırına gidiyor... Tekrar etmekte yarar var. Bu hukukî sürecin iyi işlemesi için Genelkurmay’ın ve MİT’in arşivlerini Ergenekon savcısına açması gerekir. Örtülü ödenekten kime ne verilmiş? Bunlar gün yüzüne çıkmalı. Faili meçhul cinayetlere karışmış olduğu iddia edilen Komutanların yargı karşısına çıkarılmasıyla bu konu devlet sırrı olmaktan çıkmıştır. Fırat’ın kenarındaki kuzunun kurt tarafından kapılmasından Hz. Ömer sorumluysa şimdi de devlet sorumlu.
Sizce Fırat’ın öbür yakasına geçtikçe şaşıracak mıyız?
Oraya doğru ilerledikçe olayın içinde bulunan Kürtleri de görebileceğiz. PKK ve devletin derinlerindeki ilişkiyi görebileceğiz. O zaman insanlar 'bunu nasıl biri yaptı?' diye soracaklar. Bence Fırat’ın öbür yakası da yetmez Zaho’ya, sınırın Irak tarafına kadar uzanmalı. Burdan götürülen sınırın ötesinde öldürülen veya orda Türkiye’ye getirilmeden öldürülen insanların cesetleri çıkabilir. BOTAŞ kuyuları onbeş yıldır konuşuluyor ancak siz orayı askerî alana çevirmişsiniz. Mardin’de bir kadın 'Benim kocam falanca kuyuda' diyor, içinden üç ceset çıkıyor. Bu soruşturmayı yapan irade bunun üstüne gitsin, kime ne şekilde ulaşıyorsa ulaşsın.
Açılan kuyulardan çıkan cesetlerin çoğu sahipsiz kalıyor...
İki bin civarında faili meçhul cinayetten bahsediliyor. Eğer öyleyse yakınlarının öldürüldüğüne inanan ailelerden DNA’ları alınsın ve bir banka oluşturulsun. Cesetlerden alınan DNA örnekleriyle onlar karşılaştırılsın. Çünkü toprak altından çıkarılan cesetler başka bir ilden getirilip öldürülmüş olabilir.
|