Hükûmet sözcüsünün “yenilenmiş hükûmet” olarak nitelendirdiği kabine revizyonuyla Türkiye’nin gerçek gündemi gölgelenmekte. “Yandaş” ve hatta “karşıt medya”, gündemi bakanların “kişilikleri” ve magazinel yüzleriyle geçiştirme propagandasında.
Türkiye’nin içte ve dışta kritik gelişmelerle karşı karşıya kaldığı süreçte, dış politikanın yeni Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun “akademisyen” kimliği ve “entelektüel yapısı”yla öne çıkarılması buna bir misal. Oysa Türkiye, Davutoğlu’nun da danışman olarak büyük payının bulunduğu AKP iktidarı döneminde bir yığın kronikleşen sorunla başbaşa…
Meselâ AKP hükûmetinin ilk aylarında ABD’nin Irak’ı işgali öncesi başta henüz Başbakan olmayan partinin Genel Başkanı Erdoğan ve dönemin Başbakanı Gül olmak üzere grup ve parti yönetiminin milletvekillerine “1 Mart tezkeresi” dayatması hâlâ hâfızalarda.
65 bin işgalci Amerikan askerinin ağır silâhlarıyla Türkiye topraklarında konuşlanması ve nakline dair “tezkere”yi kabulü için milletvekilleri kapalı kapılar arkasında tehdit edildi, büyük bir baskı altına alındı.
Keza Süleymaniye’de Amerikan askerlerinin Mehmetçiğin başına çuval geçirmesine karşı hükûmetin “tepkisiz” kalışı ve en azından bir “nota” verilmesini isteyenlere Başbakan Erdoğan’ın “Ne notası; müzik notası mı?” demesi de bu dönemin belli başlı “dış politika” örneklerinden…
TÜRKİYE, HEP HİÇE SAYILDI...
Türkiye, başta İncirlik olmak üzere, havaalanlarını, limanları, Amerikan askerlerinin silâh, mühimmat ve savaş malzemesi nakil ve dağıtımına açtı. Amerikan Kongresinin raporuyla ve savcılarının tesbitiyle işgal güçleri Kandil’de yuvalanmış terör örgütüne lojistik desteği verdi; silâh, para, eğitim yardımını yaptı. Ankara’nın defalarca Washington’dan istediği 150 kişilik terörist ele başı listesi”nden bir teki dahi teslim edilmedi.
Diğer yandan, son altıbuçuk yılda Telaviv, Ankara’nın hiçbir “ricâsı”nı yerine getirmedi. Annapolis öncesi İsrail Cumhurbaşkanı Peres’in ilk kez Müslüman bir ülkenin parlamentosunda konuşturulmasına karşı, Annapolis’te Türkiye unutuldu, bir “teşekkür” dahi edilmedi.
Tıpkı Saddam’ın Kuveyt’i işgali sonrası Özal yönetiminin “bir koyup üç almak” hesâbıyla başta Çekiç Güç olmak üzere ABD’ye desteğine ve komşu ülke olarak en çok zarar görmesine karşılık, Yeni Zelanda’ya “tazminat” ödenirken Türkiye’nin unutulması gibi…
Bu arada, İsrail Başbakanı Olmert’in Başbakan Erdoğan’dan Kudüs’teki kazılarda inceleme yapmak üzere bir heyet isteyerek verilecek rapora uyacağı sözünü verdi. Türkiye’den giden araştırmacı grup, İsrail’in Mescid’ül Aksa ve civarındaki yıkımının İslâmî eserleri tahrip ettiğini rapor etmesi üzerine, Telaviv bunu da saygısızca hiçe saydı.
“OYNAK MERKEZ”İN AKIBETİ…
Ankara bunların hesabını sormadı. Dahası Suriye’deki tesisleri bombalayan İsrail savaş uçaklarının hiçbir gereği yokken yanına aldıkları boş yakıt tanklarını Türkiye topraklarına atmalarına “sessiz” kaldı. Dışişleri Bakanı Babacan’ın ifâdesiyle aylarca İsrail’den “izâhât gelirse iyi olur” diye bekledi…
Ankara’da Olmert’le beşbuçuk saat görüşen Erdoğan, arabulucu olduğu İsrail - Suriye görüşmelerine küçük bazı pürüzlerin kaldığını söylediği sırada, İsrail Gazze’ye saldırdı; Türkiye’nin arabuluculuğunu, barış görüşmelerinin dibine dinamit soktu.
Bütün bunlara rağmen; yine İsrail’le ilişkiler arttırıldı; GAP ve KOP’u kapsayan ekonomiden savunma sanayiine, turizmden tarıma kadar birçok alanda geliştirildi. “Davos çıkışı”nın altı doldurulamadığı gibi, stratejik savunma anlaşmaları, silâh ihâleleri sürdürüldü. İşbirliği daha da derinleştirildi.
Gazze hâlâ kuşatma altında. İsrail hâlâ amansız ambargoya devam ediyor; Türkiye’den ve dünyadan gelen yardımları engelliyor. Telaviv, Ankara’nın bu husustaki taleplerini de hiçe sayıyor. Kısacası Davutoğlu dönemindeki “oynak merkez”li dış politika hâlâ ABD ve İsrail’in dümeninde dönüyor. Bu yüzden Ermenistan’la ilişkilerde Azerbaycan krizi başgösterdi. Afganistan emr-i vakisi, Kıbrıs çözümsüzlüğü ve AB başarısızlığı ortada.
En son Türkiye’nin, Müslüman komşusu Suriye ile sınırda küçük bir tatbikat yapmasına İsrail’in pervâsızca âdeta uyarırcasına “rahatsızlığını” ve “itirazını” ilettiği günde peşpeşe garip olaylar oldu…
Aynı günde, İstanbul’da cephanelik gibi bir eve yapılan ve saatlerce süren baskın kanlı sonuçlandı. Lice ve Şemdinli’deki patlamalarda on asker şehid edildi. Başşehirde eski bir bakana suikast teşebbüsünde bulunuldu.
Taşeron terör işbaşında; Anadolu’nun birçok yerinde terör eylemleri baş gösteriyor. Şehid cenâzeleri peşpeşe geliyor. Belli ki Türkiye’yi kaos ve kargaşaya sürüklemek için düğmeye basılıyor. İpi ecnebilerin elindeki terör tırmandırılıyor “fitne ateşi” yeniden alevlendiriliyor…
İşte “oynak merkezli” dış politikanın akıbeti…
07.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|