Günümüz insanı zenginliğin, maddî refahın denizinde yüzüyor. Buzdolapları ağzına kadar dolu; sofrasında yok, yok…
Elbise dolabı tıka basa...
Beyaz eşya ve teknik cihazların nerede ise tamamı uzaktan kumanda hareket ediyor. Teknolojinin zirvelerinde uçarak uzakları yakın etti.
Ne var ki, ruhu aç. Biribirinden uzaklaştı. Huzursuz, mutsuz.
Dolayısıyla çağın insanı, fena halde duygu sapması yaşıyor.
Fıtratımıza konan şiddetli merak, ateşli sevgi, dehşetli hırs, inatlı talep ve benzeri güçlü temel duyguları,1 hisleri nerede kullanıyoruz?
Kalp, sevgi üretim merkezi ve iman mahallidir.
Genç, sevgilisi için kendisini çatıdan veya köprüden atıp hayatına son veriyor!
Oysa seccadeye atsa, sonsuz bir hayatı kazanacak.
Ferhat, sevdiği için (“kara, kuru bir karı” diye tanımlanıyor Şirin) dağları deldi… Ve mü’min, sonsuz hayatta sayısız sevgililerine kavuşmak için neler yapmalı?
Anneler, “Ah yavrum, ne de mışıl mışıl uyuyor, sabahın soğuğunda uyandırmayayım namaza yavrucağızımı!” diye şefkat ediyor güya!
Ama, ateşte cayır cayır yanmasına razı oluyor!
Allah Allah, bu ne sevgi!
Oysa anne-baba, eş, çocuk, dost, insan ve varlıkları, yani her şeyi Allah hesabına sevsek, bu sevgiler sonsuzlaşır.
Dünya, madde, nefis hesabına seversek, onlar soldukça biz de solarız, onlar firak sillesini yedikçe bizim kalbimiz de parçalanır.
***
İnsan merakını nerede kullanıyor?
Acaba pek az olan vaktimiz, çok muhteşem olan ve önemli işler için verilen merakımızı nerede kullanıyoruz? Futbolcuları, artistleri, popçuları, hopçuları, lüpçüleri mi merak ediyoruz? Aktörlerin rol yaptıklarını bile bile filmleri nasıl merak ediyor ve seyrediyoruz!
Ya kâinatta cereyan eden saniyelik, dakikalık, günlük, haftalık, aylık, yıllık ve asırlık İlâhî oluşlar, gerçek filmler! Ya Kur’ân’ın bahsettiği gayb/metafizik âlemlerdeki gerçekler… Hayat, mevsimler, unsurlar, ölüm, berzah/kabir, haşir (ölümden sonra diriliş), hesap, Mîzan, Sırat, Cennet, Cehennem, Cemalullah ve sonsuza dek sürecek mutlu hayat veya dehşetli azap…
Esasında dünyaya gönderilişimizin ana gayesi, bunları düşünüp, kendimizi ona göre hazırlamak değil mi? Şu halde, milyarlarca nakit ile bir saniyesini bile geri getiremeyeceğimiz vaktimizi, oyun ve eğlencelerde nasıl heba edebiliriz?
***
Hoca merakını boş şeylere harcayanlara şu ibretli dersi verir:
“Hocam, demin biri bir tepsi baklava ile buradan geçti!”
“Bana ne?”
“İyi ama sizin eve gidiyordu?”
“Sana ne?”
Dipnot:
1- Sözler, s. 37.
29.04.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|