Afyon Hapishanesinde Risale-i Nurları okuduğu için mevkuf edilen Safranbolu Nur talebelerinden Mustafa Osman’ın Afyon Ağırceza Mahkemesinde yaptığı güzel bir müdafaa var. Tamamı Şualar’da yer alan1 bu müdafaadan bazı anektodlar aktaralım.
Mustafa Osman gizli cemiyet kurmak ve dinî hissiyatı âlet ederek devletin emniyetini bozabilecek hareketlerde bulunmaktan zanlı Bediüzzaman Said Nursî’nin, rejim aleyhindeki mevhum faaliyetine iştirak ettiği iddia edilerek tutuklanır. Onun suç konusu olarak gösterilen meselelere karşı üç madde hâlinde savunmada bulunduğunu görüyoruz.
“Evet,” diye başlayan birinci maddede “Ben de birçok Nur talebeleri gibi hakikî Türklüğe ve İslâmiyete yaraşan ve tarihî bir şeref ve faziletimiz olan terbiye-i medeniye-i diniyeyi [dinî, medenî terbiye] ve millî bir şiar olan ahlâk-ı Kur’âniyeyi öğrenerek vatan ve millete faydalı bir uzuv olmak ve yabancı ideolojilerin tesiratından korunarak din ve imanımı muhafaza ve öğrenmek kastıyla Nur Risalelerini tedarik ederek okumaya başladım” diye sözlerine başlar. Devamındaki cümlelerde ise ecdadın, tarihlere şan salıp nam veren ahlâk ve şerefini pâyimâl eden sefahet, rezalet ve kötü ahlâkın cemiyet hayatını zehirlediği, yaygınlaştığı, basın ve yayında acı sonuçlarının konu edildiği bir zamanda, düştüğü ahlâksızlık uçurumundan dinî, ahlâkî, içtimaî, edebî dersleriyle Risale-i Nur’un birçoklarını olduğu gibi kendisini de kurtardığını belirtir.
Risale-i Nur Külliyatını okuduğunu bilen ve işiten kimselerin ise ahlâklarını düzeltmek için musırrâne istemeleri üzerine de onlara Risale verdiğini söyler. Serserileşmiş; serserileşme, vatan ve millete muzır bir hâle gelme istidadı gösteren fertleri etkili telkinleriyle kurtarıp beşeriyete faydalı birer insan olmalarına vesile olan, bütün dünyayı titreten kızıl vebâ komünizm tehlikesine karşı dinî ve müessir telkinleriyle yirmi senede yirmi bin ve belki çok fazla adamı vatan ve millete faydalı bir hale sokmaya vesile olan Nur Risalelerini okutmanın bir suç mevzuu ve muhterem müellifini de itham sebebi sayılamayacağını hakimlerin vicdanlarına sorar.
Mustafa Osman ikinci maddede de uzman âlimlerce sahihliği ve yorumları kabul edilen Beşinci Şua’daki hadislerin bazı belirtilerinin çıktığını söylemenin ve bu düşüncelerini mektuba almanın suç olamayacağını belirtir.
Üçüncü madde de Bediüzzaman’ın resimlerin taşımak, mektuplarını toplamak ve mektuplaşmanın da suçlanamayacağına parmak basar. Öyle bir âlim ki kendinin olduğu gibi binlercesinin baki hayatlarını kurtarmaya, hayattan lezzet ve saadet almalarına vesile olmuştur. Böyle bir âlimin değil sadece resmini taşımanın, altın ve mücevherle süslenip taşınsa bile yeri ve hakkı olacağını ifade eder.
Risale-i Nurun bu vatan, millet ve idareye binlerce zabıta kadar hizmet verdiğini, ancak takdir ve iltifat edilebileceğini, buna rağmen kötüye yorumlanıp işten güçten olmalarına, çoluk çocuklarını perişan edip ağlamalarına vesile olmanın demokrasi kanunlarıyla da yeminli ve yüminli âdil hâkimlerin vicdanî ve âdilâne kararlarıyla da bağdaştırılamayacağını, eserlerin serbestiyetini ve kendilerinin beraatini talep eder.
Mahkeme heyeti, kanaat-i vicdaniyeleri ile 6 Aralık 1948’de Bediüzzaman’a 20 ay, bir âlime 18 ay, yirmi kişiye de 6‘şar ay mahkumiyet vermiş, temyizde karar bozulmasına rağmen ne yazık ki süreyi doldurduktan sonra tahliye edilmişlerdir.
1. Şualar, s. 488-490.
03.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|