İstikbalde başımıza nelerin geleceğini bilememek, hepimizi endişelendirir, korkutur. Bu da, gerginlik, korku sebebidir. Bir esnafa veya tüccara, hatta bir öğrenciye veya sıradan bir vatandaşa, “Sizi en çok sıkıntıya sokan şey nedir?” diye sorarsanız. Alacağınız ortak cevap kuvvetli bir ihtimalle, “Belirsizliktir!”
İnsanın dünyaya gönderilişinin gayesi nedir? İnsan nereden geldi, nereye gidecektir? İstikbal ve gerçek istikbalde başına neler gelecektir? İşte Kur’ân-ı Hakim, bu ve benzeri soruların cevaplarını vererek istikbal endişesini ortadan kaldırır.
Yabancı bir ülkeye giden insanın en fazla ihtiyaç duyacağı şey bir rehber, katalog, kroki ve haritadır. Kur’ân, dünya için muhteşem bir rehber, ahiretin de haritası mukaddes bir kitaptır.
İnsanın dünyaya gönderilişinin asıl hikmeti, gayesi, “İman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah” şeklinde formüle edilir. Bu çerçevede mü’minin yegâne hedefi Kur’ân’ı anlamak, özümsemek ve yaşamak olmalı.
Onu anlamanın yolu; tefsir, yani, yorumlamaktan geçer.
Kur’ân’ın ilk ve orijinal tefsiri Sünneti-i Seniyyedir, hadistir.
İkincisi ise, Sahabe-i Kiramın tefsirleridir.
Tabiinler de tefsiri Sahabilerden öğrenmişlerdir.
Daha sonra gelen âlimler ise, Sünnet-i Seniyye, hadis ve Sahabelerin hayatlarını örnek alarak ve kendi birikimlerini ortaya koyarak, onu anlama ve yorumlama gayreti göstermişlerdir.
Kur’ân, lügat (sözlük), belâgat, edep, nahiv (gramer), kelam, fıkıh, mezhep, felsefe, tasavvuf ve daha pek çok yönlerden ele alınarak yorumlanmıştır. Farklı ilim dallarında farklı usuller, metodlar, üslûplar ortaya çıkmıştır.
Tefsirden asıl maksat, Kur’ân’ı doğru anlamak, İlâhî irade istikametinde kavrayarak yaşamak ve anlaşılmasını sağlamaktır. Kur’ân’ı anlamak aynı zamanda mü’minlerin birinci vazifesi ve mükellefiyetidir. Zira, birinci muhatapları onlardır. O, anlaşılmak, yaşanmak ve anlatılmak için indirilmiştir.
İster yerel, ister küresel tüm krizlerin çözümü Kur’ân’dadır.
Tarih şahittir. Müslümanlar ne zaman Kur’ân’a sarılmış ve yaşamışlarsa, dünyanın en medenî, en müreffeh, en huzurlu fert, aile ve toplumlarını meydana getirmişlerdir.
Ve keza, ilimde, eğitimde, hukukta, mimaride, ekonomide, hatta teknolojide en muhteşem medeniyetleri ortaya koymuşlardır…
***
Dini inancı olmayan bir sabun imâlâtçısı bir vaize:
“Sizin anlattığınız dinin, dünyaya iyilik getirdiği görülmüyor! Bunca zaman geçmesine rağmen, dünya kötülerle dolu.”
O sırada, çamur içinde oynayan bir küçük çocuğun yanından geçiyorlarmış. Vaiz demiş ki:
“Sabunun da pek bir fayda getirmediği anlaşılıyor. Zirâ, dünya pis ve pislerle dolu!”
“Ama, sabun kullanıldığı zaman faydalıdır.”
“Evet, din de aynen öyledir. Eğer öğrenilir, anlaşılır, yaşanır ve uygulanırsa dünyaya ve herkese iyilik getirir.”
03.05.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|