Vehbi HORASANLI |
|
İstanbul şehri adını nereden almıştır? |
Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul, adını Konstantinapolis isminden almıştır. Polis, şehir anlamına gelmektedir. Bu sebeple İstanbul’a yıllarca “Kostantin’in Şehri” anlamında bu isim verilmiştir. Malûmdur ki Konstantinapolis ismi çok uzun olduğu için yıllar içinde bozularak kısaltılmıştır. Türkçede -is, -os gibi ekler kelimenin sonunda yer almaz. Meselâ Yunanca’da istavritis bizde istavrit, kefalos bizde kefal adını almıştır. “Pol” kelimesi de “bul” şeklinde bozulmuştur. Ayrıca baştaki “Kon” kelimesi de kalkmıştır. Uzun yıllar halk arasında “Stinpol” diye geçmiş, sonunda Türkçe ile uyum kazanarak “İstanbul” adını almıştır. Şimdi bu Konstantinapolis isminden rahatsız olanlar olacaktır. Zirâ Yunanlılar hâlâ İstanbul’a “Konstantinapol” ismini vermektedirler. Fakat bu durum onların ayıbıdır. Madem 500 sene milletimize başşehirlik yapmış olan bu şehir “İstanbul” diye anılmaktadır, onların da bu adı kullanması gerekir. Ayrıca İstanbul kelimesinin kökü Konstantinapolis’e dayanıyor diye komplekse kapılıp, “Bu şehrimizi de elimizden alacaklar” diye evhama kapılmaya gerek yoktur. Zira İstanbul’a en güzel eserleri milletimiz kazandırmıştır. Dünyanın en güzel camileri bu şehirde bulunmakta, kendine özgü mimarisi ile İslâm medeniyetinin imzasını taşımaktadır. Kıyamete kadar hiçbir güç, İstanbul’un bu özelliğini değiştiremez. Yeter ki tarihî eserlerimize bir parça sahip çıkalım; onları yok etmek, ortadan kaldırmak yerine korumaya çalışalım. Sevgili Peygamberimiz (asm) “Konstantiniyye bir gün mutlaka feth olunacaktır, ne mutlu o kumandana ve ne mutlu onun erlerine” diyerek askerimizi ve Fatih Sultan Mehmed’i onurlandırmıştır. Peygamberimizin (asm) övgüsüne mazhar olan başta Osmanlı padişahları ve Türk askerleri ortaçağın karanlığını yıkarak insanlığa, medeniyeti, saygı ve hoşgörüyü getirmiştir. Bu arada “fetih” kelimesini “işgal” ile aynı anlamda kullanmak isteyenlere bir sözüm olacak. Bazıları Müslümanların İstanbul’u niçin yüzyıllarca kuşattığını soruyorlar çünkü. Bunun cevabı basittir. Zira Roma İmparatoru Heraklius, Peygamberimizin (asm) “İslâm’a dâvet” mektubuna karşı bir ordu hazırlayarak karşı çıkmıştır. Belki de tarihteki ilk “Haçlı Ordusu” olan bu ordunun sayısı 100 bini geçmişti ve Arabistan içlerine doğru ilerleyerek İslâmiyeti ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Halid bin Velid (ra) komutasındaki İslâm Ordusu, Mute denilen yerde Romalılara öyle bir darbe vurdu ki bu ordu bir daha Arabistan’a girmeye cesaret edemedi. Yıllarca İslâmiyeti ortadan kaldırmak için büyük ordular düzenleyen Romalılara elbette bir cevap verilmesi gerekiyordu. En iyi cevabı Peygamber Efendimiz (asm) vermiş ve İstanbul’u Hıristiyanlardan almayı teşvik etmişti. Bu sebeple daha sahabeler döneminden başlamak üzere İslâm orduları defalarca İstanbul önüne kadar gelmiştir. Demek ki Müslümanlar işgal etmez, sadece kendisine karşı girişilen meydan okumaya cevap verirdi. Hâlâ dünyanın en stratejik noktalarından biri olan İstanbul, fetihten sonra da Müslümanların gözbebeği olmuş, şairlerin şiirlerinde “Bir şehri Stanbul ki hayali cihana değer” ifadelerini kullanmalarına yol açmıştır. Bir parça Endülüs’ten insanlık dersi alan vahşi Avrupalılar, asıl medeniyeti ve insanlığı başşehirleri İstanbul olan Müslümanlardan almışlardır. Onların evlerinde tuvalet bulunmaz ve pislikten dolayı salgın hastalıklardan milyonlarca kişi ölürken, dedelerimiz başta İbni Sina olmak üzere tıpta dünyaya öncülük etmişlerdi. Sadece İbni Sina mı? Medeniyetin kaynağını oluşturan başta ahlâkî kavramlar olmak üzere pozitif bilimler ve san'at, ecdadımızın bize bıraktığı ve herkesin istifadesine sunduğu birer yadigârdır. Mimar Sinan’ın eserleri aradan 600 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ görenlere parmak ısırtmaktadır. Dedelerimizin insanlığa kazandırmış olduğu erdem ve faziletler anlatmakla bitmez. Ne yazık ki bizler yeterince ifade edemiyoruz. Yazıklar olsun bizi ve özellikle gençlerimizi geçmişimizden koparıp dinsizlik bataklığına çekmek isteyenlere. Ne olur şu gafleti bırakıp bir parça özümüze dönelim. Geçmişimizden bize karanlık değil parlak bir miras bırakılmış. Hiç olmaz ise ona sahip çıkalım, vesselâm… 11.07.2009 E-Posta: [email protected] |