Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Allah, ibâdete düşkün gençle meleklere karşı iftihar ederek şöyle buyurur: “Kuluma bakın. Benim rızâm için nefsânî isteklerini terketmiştir.”
Câmiü's-Sağîr, No: 1056 |
11.07.2009 |
Semâvâtı ağlatacak zulümler...
İşte, medeniyet-i hâzıra, felsefesiyle hayât-ı içtimâiye-i beşeriyede nokta-i istinâdı kuvvet kabul eder. Hedefi menfaat bilir. Düstur-u hayatı cidâl tanır. Cemaatlerin râbıtasını unsuriyet ve menfî milliyet bilir. Gayesi hevesât-ı nefsâniyeyi tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bâzı lehviyâttır. Halbuki, kuvvetin şe’ni, tecavüzdür. Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe’ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nev'î sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefâlete atmıştır. Sözler, s. 372, (yeni tanzim, s. 659) *** Elbette zemin yüzünde bu dehşetli düelloda semâvâtı ağlatacak zulümler ve tahribat oluyor. Çok mâsum ve mazlûmların hukukları kayboluyor, mahvoluyor. Mimsiz, gaddar medeniyetin zâlimâne düsturu olan, “Cemaat için fert feda edilir; milletin selâmeti için cüz’î hukuklara bakılmaz” diye, öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurûn-u ûlâ vahşetlerinde de emsâli vuku bulmamış. Kur’ân-ı Mu'cizü’l-Beyânın adalet-i hakikiyesi, bir ferdin hakkını cemaate feda etmez; “Hak haktır; küçüğe, büyüğe, aza, çoğa bakılmaz” Kastamonu Lâhikası, s. 111, (yeni tanzim, s. 208) *** Evet, hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan, dünyada emsâli vuku bulmayan gaddarâne bir zulüm hesabına olduğuna kat’î bir delil şudur ki: Bin masum çoluk çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebitleri ve sosyalistlerin ve bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek ve binler, milyonlar masumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idâme ve sulhu reddetmektir. Kastamonu Lâhikası, s. 160, (yeni tanzim, s. 294) *** “Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz, cezaya müstehak olmaz” olan düstur-u irâde-i İlâhiyeye karşı, bu zamanda “Muhakkak ki insan çok çok zalim ve çok çok nankördür” (İbrahim Sûresi: 34) sırrıyla şedit bir zulümle mukabele eder. Tarafgirlik hissiyle, bir caninin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adavet eder. Elinden gelse zulmeder. Elinde hüküm varsa, bir adamın hatasıyla bir köye bomba atar. Halbuki bir masumun hakkı, yüz cani için feda edilmez; onların yüzünden ona zulmedilmez. Şimdiki vaziyet, yüz masumu birkaç cani için zararlara sokar. Meselâ, hatalı bir adama müteallik, biçare ihtiyar valide ve pederi ve masum çoluk çocukları ezmek, perişan etmek, tarafgirane adavet etmek, şefkatin esasına zıttır.
Emirdağ Lâhikası, s. 38, (yeni tanzim, s.83)
LÜGATÇE:
semâvât: Gökler. mimsiz medeniyet: Alçaklık mânâsına gelen kötü medeniyet. kurûn-u ûlâ: İlk çağ. emsal: Benzerleri. cüz’î: Küçük. vuku: Meydana gelme. asabiyet-i milliye: Irçılık damarı. menfaat-i cinsiye: Kendi şahsî ve akrabalık menfaatı. enaniyet: Benlik, gurur. tabakat-ı beşer: Sosyal tabakalar, sınıflar. burjuva: Servet ve mal birikimi yapanlar; zenginler sınıfı. müfrit: İfrat eden, aşırı. sulh: Barış. adavet: Düşmanlık. müteallik: Bağlı, ilgili. medeniyet-i hâzıra: Şimdiki medeniyet. hayât-ı içtimâiye-i beşeriye: İnsanlığın sosyal hayatı. nokta-i istinâd: Dayanak noktası. düstur-u hayat: Hayat düsturu. cidâl: Savaş, mücadele. râbıta: Bağ. unsuriyet: Irkçılık. hevesât-ı nefsâniye: Nefsin gelip geçici çirkin istekleri. hâcât-ı beşeriye: İnsanın ihtiyaçları. tezyid: Artırma, çoğaltma. lehviyât: Kadınlı erkekli haram eğlenceler. şe’n: Hal, keyfiyet, durum, özellik; iş. |
11.07.2009 |