Süleyman KÖSMENE |
|
Öldükten sonra dirilişin keyfiyeti |
İzmir’den okuyucumuz: “Öldükten sonra diriliş nasıl olacaktır? Risâle-i Nur bu konuyu nasıl açıklıyor?”
Kur’ân’ın açıkça ve önemle bildirdiği gelecek haberlerinden birisi, öldükten sonraki diriliş gerçeğidir. İkinci sur üflendikten sonra diriliş gerçekleşecek ve bütün insanlar için diriliş zamansız bir anda meydana gelecektir. Kur’ân bildiriyor ki: “Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler. Şöyle derler: ‘Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Meğer Peygamberler doğru söylemişler.’ Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.”1 Bir diğer âyette kıyametin gerçekleşme süresi hakkında şöyle buyurulur: “Kıyamet’in kopması, bir göz açıp kapama süresi kadar veya daha az bir zamanda gerçekleşir.”2 Bu âyetleri tefsir eden ve buradaki zamansızlığa örnekler veren Bediüzzaman Hazretleri, insanın zamansız şekilde dirilişinin üç adımda gerçekleştiğini bildiriyor: 1- Ruhun cesetlere gelmesi. 2- Cesetlerin ihyası. 3- Cesetlerin inşası. a) Ruhun cesetlere gelmesi: Sur üflendiğinde ruhlar zamansız bir şekilde derhal cesetlerine dönecekler. Meselâ gayet muntazam ve disiplinli bir ordunun askerleri istirahat için her tarafa dağılmış olsalar, yüksek sadalı bir boru sesiyle ansızın toplanırlar. İsrafil’in (as) borusu olan sur ise, ordunun borazanından geri kalmaz. Öyle ki, insan bedeninin zerreleri ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken ezel tarafından gelen “Elesti birabbiküm?” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) 3 sorusuna, “Kâlû Belâ” (Evet; elbette Rabbimizsin!)4 diyerek cevap veren ve böylece muntazam bir terbiye ve disiplin sürecinden geçen ruhlar ve zerreler, elbette ordu neferlerinden daha muntazam, daha disiplinli ve daha itaatkârdırlar. Demek ruhlar sur üfürüldüğü anda, ansızın toplanırlar ve derhal cesetlere gelirler. b) Cesetlerin ihyası: Dirilişte ikinci adım, cesetlerin hayat bulmasıdır. Cesetler ne kadar dağılmış, dökülmüş, kırılmış, ufalanmış, toz toprak olmuş, kaslar ve organlar bozulmuş ve kaybolmuş ve kemikler çürümüş olsa da, ruhlar cesetlere döndüğü anda, cesetler hayat bulacak ve canlanacak. Bu büyük olayı da Bediüzzaman şöyle misallendiriyor: Çok büyük bir şehirde, şenlikli bir gecede, birtek merkezden şartel açıldığı anda, yüz binlerce elektrik lambası, adeta zamansız, bir anda canlanır ve ışıklanırlar. Böyle bütün yeryüzünün yüz milyonlarca lambasına da bir tek merkezden bir anda ve zamansız biçimde elektrik verilebilir. Bediüzzaman’a göre, mâdem Cenâb-ı Hakk’ın, elektrik gibi bir mahlûku ve bir misafirhânesinde bir hizmetkârı ve bir mumdârı, Hâlıkından aldığı terbiye ve intizam dersiyle, saniyede üç yüz bin kilometre hızla, bir anda lambalara akın ediyor ve lambaları ışıkla canlandırıyor. Çünkü hikmet-i İlâhiyenin bunu düzenleyen muntazam kanunları vardır. İşte İsrafil’in suru ile birlikte, aynı kanunlar çerçevesinde, ruhlar zamansız biçimde cesetlere akın edecekler ve cesetler böylece derhal canlanacaklar. c) Cesetlerin İnşâsı: Aynı emir çerçevesinde zamansız gerçekleşecek dirilişin bir üçüncü adımı da, ölmüş, kurumuş, toz toprak olmuş, ufalanmış ve çürümüş bedenlerin; etiyle, buduyla, kemiğiyle, koluyla, bacağıyla, kafasıyla, bütün aksamıyla ve bütün organlarıyla, parmak uçlarına varıncaya kadar ebediyete uygun biçimde ve derhal inşâ edilmeleridir. Yani yeniden yaratılmalarıdır. Yani, ruhları kendilerine dönmüş cesetler, ebediyete uygun biçimde yeniden inşâ edilecek, yeniden yapılıp, yapılandırılacaklar. İnsan, bedeniyle ve ruhuyla eksiksiz, özürsüz, kusursuz, mükemmel ve ebedî tecellilere uygun biçimde, ta parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden bina edilecektir. Kur’ân buyurur ki: “İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? Hayır, kesinlikle! Onu parmak uçlarına kadar yeniden var etmeye kadiriz!”5 Bediüzzaman’a göre her bahar cesetlerin inşâsı meselesine binlerce örnekle doludur. Meselâ, her bahar mevsiminde birkaç gün zarfında insanoğlundan bin kat daha çok sayıda bulunan bütün ağaçların bütün yaprakları, önceki baharın aynı gibi birden mükemmel bir sûrette ve gözümüz önünde canlanıyorlar. Keza bütün ağaçların bütün çiçekleri ve meyveleri, aynen geçmiş bahardaki gibi, şimşek sür'atiyle gözümüz önünde aynen icad ediliyorlar. Keza hadsiz tohumlar, çekirdekler ve kökler birdenbire, beraberce uyanıp, açılıyorlar ve hayat buluyorlar. Keza kışta odun gibi ölü vaziyette ayakta duran ağaçların cenazeleri, bir emirle bir anda dirilip, açılıp, canlanıyorlar. Keza küçücük hayvancıkların hadsiz fertleri gayet san’atlı bir sûrette hayat bulup diriliyorlar, canlanıp baharı şenlendiriyorlar. Keza daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve temizliği öğreten gözümüz önündeki sinek kabîlesinin bir senede neşrolan efrâdı, insanoğlunun Âdem zamanından beri gelen umum efrâdından fazla olduğu halde, her baharda bütün sinekler bütün cinsleriyle birlikte ve sâir canlılar ile beraber birkaç gün zarfında hayat bulup canlanıyorlar ve yeniden dirilip canlı bir şekilde ortaya çıkıyorlar. Gözümüz önünde gerçekleşen bütün bu misâller, kıyamette insan cesetlerinin yeniden yaratılıp diriltilmesine bir misâl değil, binler misâldirler.6
Dipnotlar:
1- Yasin Sûresi: 51-54. 2- Nahl Sûresi: 77. 3- A’raf Sûresi: 172. 4- A’raf Sûresi: 172. 5- Kıyamet Sûresi: 3, 4. 6- Sözler, s. 105, 106. 11.07.2009 E-Posta: [email protected] |