Sami CEBECİ |
|
Doğruluk üzerine |
Her doğan çocuğu İslâm fıtratı üzerine yaratan Cenâbı Hak, ona vicdan denilen çok önemli bir duygu vermiştir. Vicdan en doğru hakemdir. İnsan beyninin sol yarım küresi, akıl, fikir, mantık ve muhâkeme gibi duyguların merkezidir. Sağ yarım küresi de, sevgi, şefkat ve merhamet gibi hislerin merkezidir. Kalp denilen lâtifei Rabbâniye, fikirlerin aynası olan dimağ ile hislerin aynası olan vicdandan meydana gelen ortak bir hakikattir. Bediüzzaman Hazretlerinin tesbit ettiği gibi, akıl ne kadar Allah’ı inkâr etse de, vicdan kendisinde bulunan, bir yere dayanmak ve bir yerden yardım istemek anlamına gelen ve noktai istinad ve noktai istimdat denilen iki pencereden daima Allah’a bakar, O'nu görür, O'nu bilir. Allah, vicdanı doğruluk üzerine yaratmıştır. Yalan söylemek vicdana aykırıdır. İnsan, utandıracak bir yalanı hiçbir telâş göstermeden pervasızca ve rahatlıkla söyleyemez. Çoğu zaman kulaklarına kadar kızarır. Her hareketi yalan söylediğini ele verir. Yalan söylemeyi meslek haline getirenler ve hiç renk vermeyenler bile, yalan makinesine bağlandıkları zaman duygularını saklayamamaktadırlar. Göz, rûhun aynasıdır. Yalan söyleyen insanların göz bebeklerinin küçüldüğü tesbit edilmiştir. Yalan ile iman bir arada barınamaz. Tıpkı gece ile gündüz gibi. Yalan söylemek münâfıklığın üç alâmetinden birincisidir. Münâfık olan kişi konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz ve emânete hıyanet eder. Hakikî anlamda bir mü’min, özü sözü doğru olan kişidir. Yalan söylemeye asla tenezzül etmez. Sözünde durur ve emânete riâyet eder. İslâm dininin esası doğruluk üzerine inşâ edilmiştir. İmanın en büyük özelliği doğruluktur. Yüksek ahlâkların tamamı doğruluk temeli üzerine oturur. Güzel ahlâklar hayatını doğruluktan alır. Doğruluk gittiği zaman yüksek ahlâklar ölür. Yalan söyleyen insanlar, rüzgârların önünde oyuncak olan yapraklar gibi, insanlara oyuncak ve maskara olurlar. Hazreti Muhammed’i (asm) bütün insanlığın iftihar vesilesi yapan sıdk ve doğruluğudur. O henüz peygamber değilken bile “Muhammedü’lEmin” ünvanına sahipti. Yalancı peygamber olarak tarihe geçen Müseylimei Kezzâb’ı, insanlara maskara eden yalancılığıdır. Sahabei Kirâm’ı bütün insanlara üstün kılan sıdk ve doğruluklarıdır. İslâm âlimleri üç yerde yalana cevaz vermişlerdir. 1- Düşman ordusuna doğru bilgi vermemekte. 2- Karı koca arasını düzeltmekte. 3 İki mü’minin arasını bulmakta. Fakat bu müsaade o kadar sûi istimal edilmiş ki, zaman bu cevazı kaldırmıştır. Artık, yalana hiç izin yok. Bundan dolayı, ya doğru söylemek ya da susmak gerekiyor. “Ya hayır söyle, yahut sus” hadisi şerifi bu hakikate ışık tutuyor. Ancak, kinâye tarzında söylenen sözler yalandan sayılmaz. Sözümüz mutlaka doğru olmalı. Fakat, her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir. Böyle zamanlarda susmak en doğrusudur. Makyavelizm, hedefe götüren her şeyi meşrû kabul eder. Yalan da buna dahildir. Halbuki, Müslüman’ın hedefi meşrû olması lâzım geldiği gibi, hedefe götüren vasıtaları da meşrû olması lâzımdır. Gayrı meşrû bir vasıtayla hedefe varılmaz. Varılsa da hayırlı olmaz. Yalan, muhatapları aldatmak için kullanılır. Halbuki, hadisi şerife göre “Aldatan bizden değildir.” Üstadın ifâdesiyle “Biz ki, hakikî Müslüman’ız. Aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.” Müslüman olan kişi, bilerek kimseyi aldatmaz. Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu güvenilir kişidir. Aldanabilir, ama asla aldatmaz. Ancak mü’min, elini aynı delikten yılana iki defa da ısırtmamalıdır. Müslüman, ferâsetli ve uyanık olmak durumundadır. Zira, profesyonel dolandırıcılar ve bir kısım hesap ve kitabın içinde olanlar her yerde cirit atıyorlar. Üstadın şu tesbitleri rehberimiz olmalıdır: “Sual: Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir? Cevap: Doğruluk. Sual: Daha? Cevap: Yalan söylememek. Sual: Sonra? Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat sebat, tesanüd. Sual: Yalnız? Cevap: Evet. Sual: Neden? Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekâsı, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.” (Münâzarât, s. 103) Evet, hayatın her alanında, hususan çok tahrip olan siyaset ve ticarette de doğruluğa şiddetle ihtiyacımız var. Bu da ancak kuvvetli bir imanla gerçekleşir. 08.07.2009 E-Posta: [email protected] |