Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Derin mesafe |
Geçtiğimiz günlerde gündeme gelip bir miktar tartışılan “seçkinler ve sosyal mesafe” araştırmasını gerçekleştiren Galatasaray Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz, ortaklaşa verdikleri geniş bir mülâkatta, sözü edilen seçkinlerin düşünce yapısına ve psikolojisine ışık tutan çok ilginç değerlendirmeler yapmışlar. Kısa bir özet vermeye çalışacak olursak: Üstel: Kendilerini cumhuriyetin kurucu unsuru, taşıyıcısı ve tek garantörü olarak görüyorlar. Ülkeyi çoğunlukmuşçasına yönetiyorlar ve kendi düşüncelerine tâbi olması gereken kesimleri “ötekiler” olarak görüyorlar. Yani onlar kural koyucu, norm koyucu, doğruları bilen bir kesim! Caymaz: CHP eğilimliler, ama kerhen. Mümkün olsa M. Kemal’in başına geçebileceği bir parti isterler. 30’lu yılların nostaljisini duyuyorlar. 40 kişiden 37’si kendisini demokrat ve liberal değil, Kemalist ve Atatürkçü olarak tanımlıyor. Üstel: Seçkin, nitelikli, liberal eğitim kurumlarından ve eğitim anlayışından geçmiş olmanın özelliği, darbelere ilkesel olarak karşı olmaktır, ama AKP ile ilgili tehdit algıları o kadar yüksek ki, en azından bir bölümü “Şeriat olacaksa ya da AKP yükselecekse darbe düşünülebilir” diyor. Caymaz: Bizi en çok şaşırtan şey, devleti kurtarmak için gerekirse darbeye “evet” demeleri. Üstel: Seçkin olmak artık eskisi gibi kendiliğinden, doğal birşey değil onlar için ve elden gidiyor. Kaybettikleri bu şey nedeniyle endişeye kapılan, bunu bir geri kaçışla, milliyetçi refleksle tatmin etmeye çalışan kişilerle karşı karşıyayız. Caymaz: Toplumsal hayatın içine pek fazla girmeyen, yalıtılmış hayatlar süren insanlar. Uzun süre belki hissetmediler hiçbir şey. Son 10 yılda Türkiye’nin değişimi, özellikle iç siyasetteki değişimler korkuyla uyanmalarına sebep oldu. Üstel: Yönetimin ellerinden kaçtığını hissediyorlar, bu onları büyük rahatsızlığa sevk ediyor. Caymaz: Başka şeyler okumuş olsalardı ya da okumaya vakitleri olsaydı başka şeyler göreceklerdi, ama büyük olasılıkla işten yorgun gelip televizyonun karşısında uyuyorlar. Zihniyetlerini büyük olasılıkla gazete ve televizyonlar belirliyor. Üstel: Herkesin kendini yurttaş kabul ettiği, ama birtakım insanların diğerlerini dışladığı, sosyal mesafe koyduğu, mesafelerin arttığı, bazen ikinci sınıf ya da sözde vatandaş olarak kabul ettiği, kutuplaşmaların arttığı bir sürece girildi. Caymaz: Karşılıklı tarafların bir araya gelmesi, uzlaşma zeminlerinin oluşturulması, başörtülü kadınları görmekten imtina eden kadınlara başörtülü arkadaş bulmamız, hayatında hiç Kürt görmemiş insanlara Kürtlerle birlikte yemek yedirilmesi gerekiyor. Yoksa tanımadıkları insanlar hakkında abuk sabuk konuşuyor herkes. Üstel: Bu insanlar artık giderek daha çok karşılaşıyorlar. Karşılaşma var, ama kaynaşma yok Yani, birbirine değmeden, yan yana yaşıyorlar. (Şirin Sever’in röportajı, Sabah-Pazar, 14.6.09)
Fanatikler marjinalize edilmeli Bizim özellikle 27.5.09 tarihli “Negatif enerji” başlıklı olanı başta olmak üzere değişik yazılarımızla işaret etmeye çalıştığımız bir vakıanın, bu çevrelerle içli dışlı iki uzman tarafından dile getirilmesi anlamındaki bu yorumlar çok önemli. Şu sorular ve cevapları da: Gerçekten Türkiye, iddia edildiği gibi laiklik eksenli bir kutuplaşma ortamına sürükleniyor mu? Laikçi kesimin sayıca azlığına bakarak, onları dikkate almayan bir tavır sağlıklı olur mu? Başından beri ülkeyi kendisinin yönettiğine inanan kesimin artık bu konumunu kaybediyor olduğunu görmekten kaynaklanan bir psikolojiyle, çoğunluğu daha da rahatsız edebilecek aşırı tepkilere yönelmesi Türkiye’ye ne getirir, ne götürür? Bunların çok iyi tahlil edilmesi, herşeye rağmen diyalog kanallarının açık tutulup uzlaşma imkânlarının aranması, en azından kendileri dışındakileri kabule asla yanaşmayanları marjinalize ederek diğerlerinin endişelerini yatıştırmaya yönelik bir strateji izlenmesi gerekmiyor mu? 20.06.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (19.06.2009) - Din, siyaset, bürokrasi (18.06.2009) - Tesbitler ve sorular (17.06.2009) - İç içe tuhaflıklar (16.06.2009) - İki kronik mesele (13.06.2009) - AB, içki ve AKP |