18 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Ahmet ÖZDEMİR

Hava sayfasına vurulan tevhid damgası


A+ | A-

u yazımız biraz havadan olacak. Ya da sizin anlayacağınız havalı bir yazı olacak. Gerçi havasız bir hayat da olmuyor.

Hayatın olmazsa olmazları kabul ettiğimiz dört unsuru bulunur: Hava, su, toprak ve güneş.

Bunlar hayatın maddî direkleri. Hayatın mânevî direkleri de vardır. Maddî direkleri mânâ-i harfî ile okuyabilirsek manevî direklerini daha iyi kavrarız.

Dünyamızın etrafını çepeçevre saran gaz karışımına hava diyoruz. Nefes almak için havaya muhtacız. Hayat ateşimiz hava ile devam eder. Ateş ancak onun varlığı ile yanabilir. Ses ve görüntü onunla yayılır, ışık onunla aydınlanır. Zararlı kozmik ışınlardan, mor ötesi radyasyonların şiddetinden, meteor (göktaşı) sağanaklarından, elektrikle yüklü parçacıklardan bizi koruma görevi havaya verilmiştir.

Havanın hareket kabiliyeti de vardır. Biz bu harekete rüzgâr deriz. Atmosferdeki nem, rüzgârlarla oradan oraya taşınır. Yalnız nem değil, sıcaklık, yoğunluk ve enerji de… Hatta bitkilerin üremesi için çiçek tozları bile rüzgâra muhtaçtır. Yazın denizlerden karalara doğru serin ve nemli rüzgârlar eser. Böylece yerel rüzgârlar meydana gelir. Deniz kıyısında yaşayan canlılar bu rüzgârları pek severler.

Yel değirmenleri onunla döner; yelkenliler onunla denizde yol alır; uçaklar ve helikopterler pervanelerini döndürmek ve havalanmak için ona muhtaçtırlar.

Hava, erimiş halde, derin deniz diplerine sızarak buradaki hayatın devamını sağlar. Ayrıca hava, topraktaki boşlukları da doldurarak toprak altı milyarlarca mikro organizmaların hayatını destekler. Bakteri, böcek ve solucanların da hayat kaynağını oluşturur. Böylece hava-kara-deniz üçlüsünde insanda hayranlık uyandıracak kadar mükemmel bir denge meydana gelir. Yani yerin altında olsun, üstünde olsun; suyun içinde olsun, dışında olsun her canlının havaya ihtiyacı vardır. Hava, insan ve canlıların yaşaması için hayatî öneme sahiptir.

Yerküreyi saran gaz kütlesine atmosfer adı verilmektedir. Atmosferdeki hava tabakasının kalınlığı yaklaşık 150 km’dir. Bunun sadece 5 km. kadar kısmı canlıların yaşamasına elverişli ve gereklidir. Yeryüzünden uzaklaştıkça hava tabakasının yoğunluğu azalır. Atmosfer, yerkürenin etrafında adeta düzenleyici ve koruyucu bir örtü şeklindedir. Havanın yaklaşık olarak; % 78’i azot, % 21’i oksijen, % 1’i de karbondioksit ve asal gazlardan oluşur.

Eğer atmosferdeki oksijen % 21 değil de % 50 olsaydı, yeryüzünde yanabilen her şey tutuşmaya hazır bir bomba olacaktı. Bir kibrit veya bir şimşek çakması dünyayı yangın yerine çevirebilir. Buna karşılık oksijen oranı % 10 olsaydı boynuna kement geçirilmiş bir idam mahkûmu gibi nefes alamayacaktık.

Atmosferde on binde üç oranında bulunan karbondioksitin ise üç önemli görevi vardır:

1- Bitkiler, havadaki bu karbondioksit gazını yaprakları vasıtası ile alırlar, kendileri için kullanışlı hale getirince de havaya oksijen olarak iade ederler.

2- Karbondioksit gazı özellikle yerden uzaya geri dönen uzun dalga boylu radyasyonu tutucu özelliğe sahiptir.

3- Karbon, yaşayan organizmada özel bir rol oynar. Çünkü karbon, başka atomlarla olduğu gibi bizzat karbon atomları ile de birleşebilir. Böylece çok sayıda ve çeşitte moleküller meydana gelir. Bu kompleks moleküller bütün canlı hücrelerin temel yapılarını teşkil ederler. Yani karbonhidratlar, yağlar ve proteinler karbon atomlarından meydana gelmişlerdir.

Şimdi isterseniz kâinat kitabının sayfalarında biraz gezinelim. Sayfalarda yer alan yazıları okumaya çalışalım. Hava sayfasında hava kelimelerinin geçtiği cümleleri araştıralım. Bakalım neler göreceğiz?

Önce kendi nefsimize şöyle bir bakalım. Yemek ve konuşmak dediğimiz fiiller acaba nasıl meydana geliyor?

Sebepler içinde bildiğimiz gibi en şereflisi ve ihtiyarı, en geniş ve tasarrufları en çok olanı insandır. İnsanın dahi en açık ihtiyarî fiilleri içinde en belirgin olanı yemek, söylemek ve düşünmektir. Şu yemek, söylemek ve düşünmek ise, gayet muntazam, acip ve hikmetli birer silsiledir. O silsilenin yüz parçasından insanın ihtiyarına ve seçimine verilen ancak bir parçasıdır.

Meselâ, ağzına lokmayı koymaktan tut tâ beden hücrelerinin gıdalanmasına kadar olan fiiller silsilesi içinde, insanın eline verilen, yalnız ağızdaki dişlerin değirmenini hareket ettirip onu çiğnemektir. Halbuki dişlerin hareket ettirilmesi için o kadar çok şeye ihtiyacımız var ki, burada onları saymak için en az diş hekimliği fakültesi kadar bilgileri sıralamak gerekir. Muazzam bir sistemle karşı karşıyayız. Onları görüp “Sübhanallah” dememek elde değil.

Kâinatta her şey Allah’ın izin ve iradesiyle olduğu gibi dişleri hareket ettirip çiğnemek de Allah’ın izniyle olmaktadır. Çiğnediğimiz yemeklerin serüvenini biliyor muyuz?

Sindirim sistemine havale edip belki de işin içinden çıktığımızı zannediyoruz. Ya da şöyle diyelim: Sindirim sisteminin idaresi bize verilseydi acaba ne yapardık? Her halde en yakın zamanda iflâs edip bayrağını da başımıza dikerdik!

Söylemek fiilinde çok şeyler söyleriz, nefsimize pay çıkararak. Biz söylemek fiilinin neresindeyiz acaba? Bu işi ne kadar biliyoruz veya yapıyoruz?

Bizim yaptığımız fiil, dışardan aldığımız temiz havayı kirletip verirken ses kalıplarına uğratmaktır. Yani, söylemek silsilesinden yalnız ağızda bulunan harf seslerinin çıktığı kalıplara havayı sokup çıkarmaktır. Bazen bakarsınız bizim gibi insanlar hiç konuşamaz. Halbuki her şeyi vardır: Ağız, dil, boğaz, dişler… Allah hayvanlara da kocaman dil ve dişler vermiş, ama söylediği kelimeler pek az. Demek konuşmak da Allah’ın izniyle ve iradesiyle oluyor.

Şimdi söylemek fiilinin bir başka yönüne bakalım. Ağzımızda bir tek kelime, bir çekirdek gibi iken, bir ağaç hükmünü alıyor. Ağzımızdan çıkan kelimeler hava zerrelerine yükleniyorlar. Yani o kelimeler teker teker ve aynen kaydediliyorlar. Hem de hiç değişikliğe uğramadan. Bizim söylediğimiz bir kelime milyonlarca kelime oluveriyor. Yani hava içinde milyonlar aynı kelime gibi meyveler veriyor. Bu kelimeler milyonlarca dinleyenin kulağına giriyor. Bu radyo ve televizyon diliyle söylendiğinde acaba ne kadar kelime oluyor dersiniz? Saymaya gücünüz yeter mi? Rakamlarla ifade edebilir mi?

Bu misâlî sümbüle, insandaki hayalin eli ancak yetişebilir; ihtiyârın kısacık elinin yetişmesi mümkün mü?1

Bakın! Havadaki her bir zerre, her bir çiçeği, her bir meyveyi ziyâret ediyor, hem her çiçeğe, her meyveye girip işliyor; hiç yabancılık çekmiyor. Halbuki o çiçek ve meyveler birbirlerine hiç de benzemiyorlar. Eğer o hava zerresi her şeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlak’ın musahhar bir memuru olmasa, o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazlarını, yapılmasını ve ayrı ayrı san’atlarını ve onlara giydirilen sûretlerin terziliğini ve san’atın bütün mükemmelliklerini bilmesi lâzım gelir.2

Havanın her bir zerresi, her bir canlının cismine, her bir çiçeğin her bir meyvesine, her bir yaprağın binâsına girip işleyebilir. Halbuki, onların teşkilâtları ayrı ayrı tarzdadır, nizamları başka başkadır. Bir incir meyvesinin fabrikası, farazâ çuha makinesi gibi olsa, bir nar meyvesinin fabrikası da şeker makinesi gibi olacaktır. Diğerlerini bunlara kıyas ediniz. Yani, o binâların, o cisimlerin programları birbirinden başkadır. Şimdi şu havâ zerreleri, bütün onlara girer veya girebilir ve gayet hakîmâne ve üstadâne yanlışsız olarak işler, vaziyetler alır. Vazifesi bittikten sonra kalkar gider.

İşte, hareketli havanın hareketli zerresi, ya bitkilere ve hayvanlara, hattâ meyvelerine ve çiçeklerine giydirilen sûretlerin, miktarların teşkilâtını, biçimini bilmesi lâzım gelir. Ya da onlar Bir Bilenin emir ve irâdesiyle memur olması lâzım gelir.3

Hayata lâzım olan hava için ne kadar para harcıyoruz? Havayı parayla satın alsaydık halimiz nice olurdu? Bir ömür çalışsak belki bir günlük hava elde edemezdik. Havasız yaşamayı hayal bile edemiyoruz. Bize hiç para ödemeden ya da hiç yorulmadan bu kadar değerli bir maddeyi ihsan eden Cenâb-ı Hakk’a ne kadar şükretsek, ne kadar ibadet etsek az gelir. Halbuki Allah’ın bizden istediği şeyler o kadar zor ve pahalı da değil. Farzları yapmakta ve kebîreleri (büyük günahları) terk etmekte tembellik ediyoruz. Az bir ibadet ettiğimiz zaman da çok şeyler istiyoruz. Ücretimizin peşin olarak verildiğini unutarak!

Hava sayfasından bir pencere açmaya çalıştık. Düşüncelerimize bir bakış açısı kazandırmak istedik.

Kâinatta tesadüfe yer yoktur. Her şey bir nizam altında hareket ediyor şüphesiz. Elbette bütün bunları bilen ve hareket ettiren bir güç vardır.

Bütün varlıklar Allah namına, Allah’ın emriyle hareket ediyorlar. Onlar kendilerine mahsus diller ile Allah’ı tesbih ediyorlar. Allah Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

“Göklerde ne var, yerde ne varsa, Allah’ı tesbih ederler.”4

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 990.

2- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 472.

3- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 894-895.

4- Cûma Sûresi: 1.

18.06.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.06.2009) - Dünya hayatının trafik işaretleri

  (25.05.2009) - Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bir şefkat peygamberidir

  (21.05.2009) - Zarûretler haramı helâl kılar mı?

  (16.05.2009) - Nurun kahramanlarından Ali İhsan Tola Ağabeyi yolcu ederken

  (13.05.2009) - Dünyaya nasıl bakılır?

  (04.05.2009) - Küresel ekonomik krize çareler

  (03.05.2009) - Müsbet İman hizmeti

  (24.04.2009) - Kâinatın Sultanına muhatap olmak

  (17.04.2009) - O’nun (asm) gelişiyle dünya nura gark oldu

  (24.03.2009) - BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ'NİN VASİYETİ

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.