Ahmet ÖZDEMİR |
|
Dünyaya nasıl bakılır? |
Bediüzzaman Said Nursî en son dersinde “Biz dünyaya bakmıyoruz” diyor. Peki dünyaya niçin bakmıyor? Bakmadığı dünya acaba hangi dünyadır? Said Nursî, toptancı değildir. Bir şeye tamamen karşı olmadığı gibi kayıtsız şartsız da taraftar değildir. Artılarını ve eksilerini birlikte düşünür. Daima güzel düşünmeye çalışır. Şu söz ona aittir: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Bazılarının dünyaya bakışı mânâ-i ismiyledir. Ama Üstadın bakışı mânâ-i harfi iledir. Mânâ-i harfi, bir şeyin kendisini değil de sanatkârını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mânâ demektir. Meselâ, çiçeğe mânâ-i harfi ile baktığınızda çiçeğin sanatkârını, ustasını, sahibini, yaratıcısını hatırlarsınız. Yani Allah’ın isimlerini okursunuz. Bir cismin kendine bakan yönü bir ise, Yaratıcısına bakan yönü belki binlerdir. “Çiçek ne güzeldir”, demekle güzelliği çiçeğe veririz. “Çiçek ne güzel yaratılmıştır”, demekle güzellikler ve arkasında saklanan isimleri Allah’a vermiş oluruz. İşte Üstad da dünyaya aynı şekilde bakmaktadır. “Dünyanın üç yüzü var”, der. Şimdi dünyanın bu yüzlerine bakalım: “Birinci yüzü, Cenâb-ı Hakkın esmâsına bakar; onların nukuşunu gösterir, mânâ-i harfiyle, onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubât-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir; nefrete değil, aşka lâyıktır.” Allah’ın Esma-i Hüsna dediğimiz güzel isimlerinin tecelli ettiği yer bu dünyadır. Dünya ve içindekilere mânâ-i harfi ile yani Allah adına bakmaktır. Zerreden güneşe kadar her şeyde Allah’ın isimlerini okumaktır. Adeta bir kitap okur gibi okumaktır. Böyle düşünüldüğü zaman dünyanın bu yüzü Allah’ın sayısız mektupları olarak görülür. Öyle olunca dünyanın bu yüzü gayet güzeldir, nefret edilmez belki sevilir. Bu sevmek Allah namına olduğu için bir zararı yoktur. Hem de ibadet hükmüne geçer. Aynı zamanda Rabbimizi, Hâlıkımızı bize tarif eden kâinat kitabını okumaktır. “İkinci yüzü, âhirete bakar; âhiretin tarlasıdır, Cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir; tahkire değil, muhabbete lâyıktır.” Dünyanın ahirete bakan yüzü bekaya yöneliktir. Fenadan bekaya giden yoldur. Adeta dünya ahiretin bir tarlası hükmündedir. İnsanlar burada ekecekler ve ahirette biçeceklerdir. Dünyada ne ekerseniz ahirette onu biçersiniz. Buğday eken buğday biçer, arpa eken arpa biçer. Diken eken çalı biçer. Tarlayı boş bırakırsanız yabanî otlar biter. Tarlaya atılan tohum önemlidir. Dünya cennetin tarlası olduğu gibi rahmetin de fidanlık bahçesidir. Dünyanın bu yüzü de sevilmeye lâyıktır ve sevilir. “Üçüncü yüzü, insanın hevesâtına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânîdir, zâildir, elemlidir, aldatır.” Müslüman için tehlikeli olan yüzü bu üçüncü yüzüdür. Üstadın bakmadığı ve sevmediği yüz bu yüzdür. Dünyanın bu yüzü insanın heveslerine bakıyor, gaflete sürüklüyor ve ahirete arkasını çeviriyor. Ehl-i dünya, içinde boğulduğu ve çabaladığı için zarar ediyor. Çünkü insanın pis heveslerini uyandıran oyunların oynandığı bir yerdir. Dünyanın bu yüzü çirkindir, pistir, fanidir, geçicidir, sıkıntılıdır ve aldatır. Kur’ân-ı Hakîmin kâinattan ve varlıklardan önemle ve överek bahsetmesi, önceki iki yüze baktığı içindir. Sahabelerin ve diğer Allah dostlarının rağbet ettikleri dünyaları, önceki iki yüzdedir. Dünyanın bu yüzlerinde tefekkür vardır. Tefekkür de bir çeşit ibadettir. “Bir saat tefekkür, bir yıl nafile ibadetten hayırlıdır” hakikatini çok güzel anlatır. Dünyanın ilk iki yüzünü sevmek meşrûdur. Dünyayı tahkir edenler de vardır. Onların bir kısmı, ehl-i mârifet ve ehl-i ahirettir. Çünkü dünya, Cenâb-ı Hakkın mârifetine, muhabbetine ve ibâdetine sed çektiği için tahkir ederler. Dünyanın zarûrî işleri onları uhrevî amellerden uzaklaştırdığı için veya şuhud derecesinde imân ile Cennetin kemâlât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görürler. Meselâ, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâma güzel bir adam nispet edilse, yine çirkin görünür. Aynen onun gibi; dünyanın ne kadar değerli güzelliği varsa, Cennetin güzelliklerine nispet edilse, hiç hükmündedir, bir değer ifade etmez. Dünyayı eline geçiremeyenler de tahkir eder. Çünkü, dünya veya dünyalıklar eline geçmiyor. Eline geçse de kalmıyor, çabuk kayıp gidiyor. Şu hakaret, dünyanın nefretinden gelmiyor, belki sevgisinden ileri geliyor. Halbuki, makbul hakaret, âhiret sevgisinden ve Mârifetullâhın muhabbetinden ileri gelir. Cenâb-ı Hak, bizi onlardan yapsın.1 Dünyanın ilk iki yüzünde kavga yoktur. Muhabbet vardır, aşk vardır, iman vardır, mutluluk vardır. Dünyevî bütün kavgalar üçüncü yüzde yapılmaktadır. Bu yüzde hırs vardır, küfür vardır, şirk vardır, isyan vardır. Kanaat yoktur, iman yoktur, tevhid yoktur, itaat yoktur, şükür yoktur. Üstad dünyanın üçüncü yüzüne baktığı zaman da onlara yardımcı olmaya çalışır. Bediüzzaman’ın hayatını okuyanlar bunun pek çok örneğini görebilirler. Üstad, asâyişe, emniyete müsbet/pozitif bir şekilde yardım etmektedir. İman ve Kur’ân hakikatleri itibarıyla, yapılan zulümleri hoş görmüş ve talebelerine de aynı yolu tavsiye etmiştir. Onun tek endişesi, bu milletin imanının kurtuluşudur. Adeta Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) yolundan gittiğini gösteriyordu. Onun imanı o kadar büyüktü ki, şöyle duâ etmişti: “Ya Rab! Cehennemde vücudumu öyle büyüt ki, Müslümanlara yer kalmasın!” Said Nursî de şöyle demiştir: “Ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.” 2 Ecel gizlidir, her zaman gelebilir. Genç-ihtiyar farkı yoktur. Sonuç olarak Üstadın dediği gibi diyoruz: “Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşrû dairedeki keyfe iktifâ ediniz; o, keyfinize kâfidir.”3 Meşrû yol, istikametli yoldur. O yolda gidenler dünyada da, ahirette de rahat ederler.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 1018-1019. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 962. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 235. 13.05.2009 E-Posta: [email protected] |