Cevher İLHAN |
|
Hamidiye Alayları ve “koruculuk sistemi” (2) |
“Koruculuk sistemi” tartışmaları, Hamidiye Alayları hakkındaki tartışmalara benzemekte. Hamidiye Alayları, başta Ermeni çeteleri olmak üzere yabancı devletlerin ve gizli servislerin, özellikle Doğu’da tahrik propagandalarla bölgeyi anarşi ve kargaşayla ifsada sürükleyip hadiseler çıkarması ve rahatsızlık şikâyetlerinin artması üzerine kurulmuştu. Bölgeye gönderdiği Müşir Ahmet Şakir Paşa ile IV. Ordu Komutanı Zeki Paşa’nın teftiş ve incelemeleri sonucu, Rusların Kazak teşkilâına benzer genel ordu sistemi emrinde mahallî birliklerin kurulması önerisini kabul eden II. Abdülhamid, 1890-91 yılında kurup teşkilândırdığı bu özel birliklere ülkenin birliği ve bütünlüğü adına ismini vererek büyük ihtimam gösterdi. Zira Rusya’nın “Şark vilâyetleri”ne yönelik emelleri hesâbına bilhassa 1878’de Berlin Konferansı sonrası “Ermenistan projesi”yle Ermeni Hınçak ve Taşnak komitelerinin ve çetelerinin Osmanlı içinde terörü azdırıp katliamlarla karışıklık ve kaos meydana getirmeye uğraşıyorlardı. Bugün olduğu gibi dün de ecnebilerin bölgedeki aşiretleri tahrik ve fitne propagandasıyla Osmanlıdan ayırmak ve iftirak kışkırtmalarına mukabil, bölgedeki aşiretlerden teşekkül ettirilen alayların kuruluşu, eğitimleri, ihtiyaçları ve diğer çalışmalarını belirleyen elli üç maddelik “nizamnâme”le düzenli ordu birlikleri emrinde çok hayırlı hizmetlerde bulundular…
“HAMİDÎLİK” İSTİSMARINA KARŞI, İKAZ… Nitekim Osmanlıyı zayıflatma ve parçalama projesine karşı, başta bölgede asâyişin temini amacıyla, Kazakları kullanan Rus işgal ve istilâsını durdurmak ve Ermeni şaki ve katilleri püskürtmek maksadıyla kurulan mahallî Osmanlı birliklerinin belirlenen hususlarda büyük faydaları oldu. Rus işgalini engelleyip geri çekilmesini ve Ermenilerin zulüm ve baskılarını defedip sürgüne gönderilmesini sağladılar. Bütün bunlar tarihî hadiselerle tevsik edilmiş durumda. Ne var ki her hayırlı işte olduğu gibi Hamidiye Alayları da yer yer istismar edilmekteydi. “cehâlet, zarûret ve ihtilafa karşı san’at, mârifet ve ittifak silâhıyla cihad”ın ehemmiyetini ortaya koyan ve Hamidiye Alaylarının sadece bir “askerî proje” olarak görülmeyip topyekûn bir “maarif projesi”nin hayata geçirilmesi çerçevesinde bölge halkının sosyal alanda da eğitilmesini öneren Bediüzzaman, buna açıkça dikkat çeker. Hamidiye Alaylarının istismarının neticelerini nazara veren Bediüzzaman, aşiretlerin istismarını, “Hamidilik” olarak nitelendirir. Hamidiye Alayları üzerinden cehâletin eseri eski husûmet ve kavgaları sürdürmeye karşı aşiretlere verdiği derslerle bundan vazgeçilmesi, aksi halde bunun ihtilâf ve istibdadı daha da azdırıp içtimaî hayatı iltihaplandırarak zehirlendireceğini ikaz eder. “Eşkiyalık ve husûmet derdiyle mültehap (iltihaplanmış) bulunan o vücuda, iltihâbı tezyid eden (ziyadeleştiren) Hamidîlik icrâ etmek ve ilâ âhir (ve bunun gibi hatalar), acaba tedâvi mi, yoksa tesmîm midir (zehirlenmek midir), melekü’l-mevte (ölüm meleğine) yardım etmek midir?” tesbitiyle, bu istismarın ihtilaf, husûmet, kavga, anarşiyi daha da derinleştirip yaygınlaştıracağını haber verir. Bu tür bir istismardan sakındırır. Bunu “daha ölmeden ölmek” olarak tanımlar; bu haliyle Şarkın derdine derman olmayacağını, hastalığı daha da arttırıp ölümcül etkilere sebebiyet vereceğini belirtir. (Münâzarât, s. 25-26)
“HAMİDÎYE” GİBİ KORUCULUĞUN İNTİZAMI… Böylece Bediüzzaman, “mâden-i hayat (haşat mâdeni) ve mazhar-ı şecâat olan hayat-ı Kürdîyi tesis eden, ittihadın temeli ve büyük râbıtası” olarak târif ettiği Hamidiye Alaylarının ıslâhının lüzumu üzerinde durur. Ciddî bir denetime tutulmasının önemini belirtir. Bu hususta “derman hadden geçse, dert getirir, zehir olur” hakikatini izâh eder. Buna misal olarak diğerlerine nisbeten “Hamidiye” olan aşiretlerin gösterdikleri “istidâd-ı temeddünîyi (medenileşme kabiliyetini)” gösterir. “Hamidiyelik”le mensup oldukları “askerlik unvân-ı mübecceli ( yücelmiş vasfı) ile “cennet-i medeniyetin (medeniyet cennetinin, bahçelerinin) ve nerdibân-ı terakkinin (yükselme yolunun) birinci kapı basamağı”na çıktıklarını belirtir. Ve Hamidiye Alaylarının “Meşrutiyetle yeni uyanmış efkâr-ı umumiyenin (kamuouyun) dürbünü ile müstakbelde keşfdeceği meadin-i hayat-ı milliyeyi (millî hayatın mâdenlerini); ve öteden beri hükûmet-i Osmaniye ile râbıta-i lâyenfeki (ayrılmaz parçası) olan sadâkâtı tahkim ve te’sis eden ve sebeb-i kemâl olan askerlik ünvânı” ile “vahşet, ihtilaf, aşairlik ve hükûmetsizlik (düzensizlik ve otorite boşluğu)”dan doğan fenâlıkları ifna ettiğini bildirir. (Şûra-yı Ümmet Gazetesi, 19.Kasım.1908) Yapılacak olan ecnebilerin istilâsını defeden, ifsad odaklarının ihtilaf, fitne ve fesadına karşı milletin birlik ve bütünlüğüne hizmet ettiği devlet arşivlerinde yer alan Hamidiye Alayları gibi “koruculuk sistemi”nin de kaldırılması değil, ıslâhıdır. Kısacası Bediüzzaman’ın “Hamidiye Alaylarına Dair Beyân-ı Hakikat” başlıklı makalesindeki tespitiyle, “lağvı değil, zararı def’ ve büyük menfaati temin edecek intizamıdır.” 13.05.2009 E-Posta: [email protected] |