Umut YAVUZ |
|
Reformları gerçekleştirmeden AB’ye üye olamayız |
Yeni Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, bazı Avrupalı liderlerin Türkiye için sürekli gündeme getirdiği ‘Avrupa Birliği’ne imtiyazlı ortaklık’ tekliflerini kesin bir dille reddettiğini açıkladı. Davutoğlu, “Türkiye için tam üyelik hedefi, herhangi bir alternatif söz konusu olmaksızın sürecektir” dedi. Davutoğlu bakan olduktan sonraki ilk yabancı misafirini dün ağırladı. Davutoğlu’nun bu ilk konuğu Finlandiya Dışişleri Bakanı Alexander Stubb idi. Stubb da Türkiye’nin tam üyeliğine tam destek verdiklerini belirterek, AB’yi taahhütlerine bağlı kalmaya çağırdı ve “Üye olmamanın bir imtiyaz oluşturacağını sanmıyorum” sözleriyle tepkisini gösterdi. En son Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin gündeme getirdiği ‘imtiyazlı ortaklık’ tekliflerini ciddîye almamak gerekiyor. Nitekim Dışişleri Bakanımız da, “Baştan beri Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde tek bir hedefi vardır; bu da tam üyeliktir. Türkiye için tam üyelik hedefi herhangi bir alternatif söz konusu olmaksızın sürecektir ve zaten müzakerelere başlamış hiçbir üye yok ki müzakeresi yarım kalmış veya kendisine alternatif bir üyelik teklif edilmiş olsun. Türkiye daha önceki üyelik müzakereleri nasıl yürümüşse aynı şekilde, hiçbir ayrıcalığa sahip olmadan ama hiçbir ikinci sınıf tutuma da muhatap olmadan sürdürmek niyetindedir. Ve ümit ediyoruz ki bu rüya, tam entegrasyona yönelik hedef, en kısa zamanda gerçekleşecektir.” sözleriyle hedeflerinin tam üyelik olduğunu net bir şekilde açıkladı. Türkiye’nin tam üyeliği ile ilgili sürece bazen Fransa bazen Almanya bazen de Avusturya gibi ülkelerden “imtiyazlı ortaklık” teklifleriyle gölge düşse de, Avrupa Birliği’nin bir çok ülkesi aslında tam destek veriyor. Meselâ AB dönem başkanlığını 1 Temmuz’da Çek Cumhuriyetinden devralacak olan İsveç, Türkiye’nin AB müzakere sürecine verdiği tam destekle biliniyor. Dolayısıyla Türkiye’nin altı aylık İsveç dönem başkanlığından beklentisinin yüksek olacağı söyleniyor. İsveç’in AB dönem başkanlığının önceliklerini anlatan bu ülkenin AB İşleri Bakanlığı Müsteşarı Maria Asenius, ülkesini “genişleme yanlısı ülkelerden biri” olarak tanımlıyor. Ancak Asenius’un dikkati çektiği çok önemli bir nokta var ki, asla gözden kaçırılmaması gerekir. Türkiye’nin müzakere sürecine değinen Asenius, bu süreçte reformların yavaş ilerlediğini kaydediyor. İsveçli yetkili, Türkiye’nin AB açısından stratejik önemini vurgulayarak, “Ancak Türkiye’nin AB için önemli olması, kriterleri yerine getirmeden ve reformları uygulamadan Türkiye’ye fazladan kredi vereceğimiz anlamına gelmiyor. Türkiye bir futbol takımına katılmıyor. Reformların uygulanması çok önemli” diyor. 2001 yılında AB dönem başkanlığı görevini yürüten, bu görevi ikinci kez yapacak olan 9 milyon nüfuslu bu kuzey Avrupa ülkesinin parlamentosundaki bütün siyasî partiler de Kopenhag kriterlerinin karşılanması durumunda Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini destekliyor. İsveçli parlamenter ve parlamentodaki AB İşleri Komitesinin Başkanı Anna Kinberg Batra da geçtiğimiz gün Türk gazetecilere, Türkiye’nin özellikle müzakere sürecinde “iyi sinyaller vermesinin ve ilerlemesinin zamanının geldiğini” belirtti. Batra, “Bize artık güzel haberler ve iyi sinyaller gönderin” dedi ve Ankara protokolünün yanı sıra reformların uygulanmasının önemine işaret etti. Demek ki, Türkiye’nin yapması gereken, AB reformlarına kilitlenmektir. Şimdiki mesele, sürecin nasıl sonuçlanacağı değil, sürecin nasıl ilerletileceği meselesidir. Son bir kaç yıldır adeta duran ve bir türlü ilerlemeyen AB sürecinin yeni kabineyle birlikte ateşlenmesi gerekmektedir. Eğer AKP hükümeti bu ilerlemeyi ve canlanmayı sağlayamazsa kabinede yaptığı değişikliklerin bir anlamı olmadığı ve sadece bir makyajdan ibaret olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Daha da vahimi bir zamanlar “50 yılda yapılamayacak reformları 4 yılda yaptıkları için” övünen ve bunu her fırsatta propaganda malzemesi yapan hükümetin artık bu konuda kendini savunmaya hakkı olmaz. Zira burada önemli olan süreci baştan sona aynı istikrarda ve azimde götürebilmektir. AB müzakereleri bir çok başlıkta ve çok geniş kapsamlı konularda devam etmektedir. Ayrıca önümüzde Kıbrıs meselesi gibi de engel teşkil eden önemli bir mesele de olduğu gibi beklemektedir. Bütün bunlar olurken boş oturmak, sadece yolumuza taş koymaya çalışanlara sövmek ve çalışmak yerine sadece yakınmak kime ne fayda getirebilir ki? Hasılı kelâm, zaman reform zamanı, netice ise sonradan gelecektir. 09.05.2009 E-Posta: [email protected] |