İki gün önce, İsrail tarafının son dönemlerde bilhassa Filistin ve İran ile olan ilişkileri konusunda söylemlerini sertleştirdiğini ve yeni dönemde daha saldırgan ve uyumsuz bir İsrail portresi çizebileceğini “Savaşsever İsrail” makalemizde örnekleriyle belirtmiştik. Bu tesbitimizin üzerinden 48 saat geçmeden İsrail birinci ağızdan son günlerdeki artan gerilimin dozunu azaltacak ve dünya kamuoyuna “Bizi yanlış anladınız, biz hâlâ barıştan yanayız” mesajı verecek açıklamalar yapmaya başladı.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, ülkesinin devam eden nükleer programı sebebiyle İran’a saldırma gibi planları bulunmadığını söyledi. Peres, İsrail’e gelen ABD Başkanı Barack Obama’nın Orta Doğu Özel Temsilcisi George Mitchell’i kabul etti. Peres kabulde, İsrail’in İran’a saldıracağı yolundaki spekülasyonları yalanlayarak, İran’a muhtemel bir saldırıya ilişkin bütün konuşulanları “saçmalık” olarak değerlendirdi ve İran için çözümün askerî olmadığını söyledi. İsrail Cumhurbaşkanı, İran konusunda esaslı bir uluslar arası işbirliğine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Daha 48 saat önce bir İsrail radyosuna, İran’ın nükleer çalışmalar konusunda bir adım atmaması ve iyi niyet göstergesi sayılabilecek bir yumuşama göstermemesi halinde İran’ı vurma seçeneğinin İsrail’in masasında olduğuna ve böylesi bir harekâtın mutlaka Amerikan desteğiyle olacağına dair açıklamalar yapan Peres, şimdi ne oldu da böyle yumuşadı?
Şüphesiz bu geri adımda, Barack Obama’nın Orta Doğu Özel Temsilcisi George Mitchell’in ziyaretinin etkisi olmuştur. Obama’nın İsrail-Filistin sorununa, Bush’tan ve neocon ekibinden daha farklı bir açıdan baktığını daha önce belirtmiştik. Obama’nın atadığı temsilci Mitchell’in Orta Doğu ziyaretinin temel konsepti de zaten bölgede “iki devletli çözüme destek” olarak açıklanmıştı. İşte Obama’nın İsrail-Filistin meselesindeki barış yanlısı ve “iki devletli” yaklaşımı İsrail’in bölgede sürekli istikrarsızlığı gözeten ve saldırgan politikalarında artık bir yumuşamaya gitmesi gerektiğine dair ince mesajları İsrail’in yeni yönetimine vermiş olmalı.
Peres’in kısa bir süre içinde iki farklı muhtevada taban tabana zıt açıklamalar yapmasının altında yatan bir başka sebep de ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in İsrail’in İran’a muhtemel saldırısının sonuçlarına ilişkin değerlendirmeleri olmalı.
Gates, 15 Nisan’da Virginia’da deniz piyadesi öğrencilerine yönelik konuşmasında, İran’a askerî bir saldırının Tahran’ın nükleer amaçlarına son vermeyeceğini vurgulamış; askerî yola başvurulmasının İran’da sadece bölünmüş unsurların birleşmesine sebep olacağını ve İsrail’e karşı nefreti alevlendireceğini kaydetmişti. Gates ayrıca, askerî bir saldırının, kim olursa olsun, saldırıyı düzenleyene karşı ülkede hiç tükenmeyecek bir nefreti inşa edeceğini de belirtmişti. ABD Savunma Bakanı, Tahran’ın nükleer arzularının ancak ve ancak İranlıların kendilerine çok pahalıya mal olduğuna karar vermeleri halinde durabileceğini de sözlerine eklemişti.
İşte Gates’in bu reel yaklaşımları İsrail’in saldırgan ve nefreti körükleyici söylemlerini törpülemesi yönünde bir mesajı İsrail tarafına iletmiştir. Böylece ABD’nin yeni dönemde, Obama’nın konuşmalarında çerçevesini açıkça çizdiği “karşı tarafı dinleme, aynı görüşleri paylaşmasa da saygı duyma, barıştan yana olma” gibi dış politikaya dair doktrinlerinin etkileri görülmeye başlamıştır.
Yeni dönemde “Obama doktrinleri” diyebileceğimiz bu ilkeler doğrultusunda istikrarlı bir şekilde devam edildiği takdirde, dünyanın bir çok bölgesindeki kökleşmiş sorunların tek tek masaya yatırılarak çözülmemesi için bir sebep yoktur.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, uluslar arası politikada her an her şey olabilir ve her diyalog ve barış arayışı bir provokasyon veya manipülasyonla yerle bir edilme riski taşımaktadır. Sorunlar hassas, dengeler hassas, ilişkiler de pamuk ipliğine bağlı olunca yol almak bir hayli zorlaşmaktadır. ABD’nin Orta Doğu sorunuyla ilgili yeni yaklaşımlarının neticelerini zaman içinde hep beraber izleyeceğiz.
17.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|