Modernlik ve dindarlık
Aylık Sosyalist Kültür Dergisi Birikim’in Mart 2009 sayısında Dilek Yankaya imzalı “Dindarlığın çağımızdaki sınavı: Modern dünyada takva” başlıklı makalede yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı “Takva” isimli film dindarlık ve modernlik kavramları ekseninde irdeleniyor.
“Takva” filminde taklide dayalı bir din bilgisi olan, çevresinin ve ailesinin tercihleri nedeniyle “zoraki dindar” olan bir adamın hikâyesi anlatılıyordu. Filmde Muharrem’in katıldığı modern hayat sorgulanmıyor, sadece modern dünyanın basit ve yalın haliyle bile Muharrem’i alt etmeye yettiği gösteriliyordu. Böyle olunca izleyicinin zihninde şu iki soru oluşuyor: Muharrem’in dindarlığı mı zayıf? Modern hayat dinden daha mı güçlü?
Filmde modern hayat unsurları olarak şunlar gösteriliyordu: Para, lüks kıyafet, lüks araçlar, ilerleme ve itibar ve kadın.
Muharrem bu modern hayatın cazibedar günahlarına kafayı takıyor, o güne kadar hiç alışık olmadığı yeni şeylerle karşılaşınca dengesini yitiriyordu. Aklını da yitirmesiyle birlikte artık dinen sorumluluğu da kalmıyordu.
Küreselleşmenin ve piyasanın bütün milletleri birbirine yaklaştırması, aradaki farklılıkları kaldırması ve insanlığı “tüketim ve hırs” ortak paydasında birleştirmesi göz önüne alındığında Muharrem’in yaşadığı tecrübenin bir benzerinin hemen her “modern insan”ı yakından ilgilendirdiği söylenebilir. Modernlik bir hayal ve uydurma değil, kökü Batıda atılmış yayılmacı, kontrolü zor ve yıkıcı bir realitedir.
Makalede Dilek Yankaya Fransız filozof Michel Foucalt’ın “modern tavır” ismini verdiği “şimdiki zamanla ilişkiye girme biçimi”ne atıf yaparak modernliği kişinin kendi kendini bugünün ışığında var etme zorunluluğu ve seçiminden ibarettir şeklinde tanımlamaktadır. Bu dinen akıl-baliğ sayılacağı yaşa kadar kendi dışında gelişen, hareket halinde olan ve dindarlığa meydan okuyan modern dünyanın içinde yetişen bireyi zorunlu olarak bilinçli bir dindarlık tercihi yapmaya zorlar. Dindarlığın Muharrem’inki gibi olması halinde sonuç hazindir.
Türkiye’de dindarların geçirdiği tecrübe ve edindiği ekonomik kazanım “Guccili başörtülü,” “Versaceli imam” gibi daha çok laiklerin eleştiri konusu yaptığı realiteleri ortaya çıkarmıştır. Bunun kaçınılmaz olup olmadığı tartışılabilir. Ancak ortaya çıkan neticenin Muharrem’inkinden çok farklı olmadığı, bazı dindarların da tıpkı modernliği olmazsa olmaz kabul edenler gibi “eşya”nın ve “tüketim”in cazibedar oyununa katıldığını görmek zor değil.
Velhasıl: Dindarlığın modernlikle çatışması nefsin özgürlük arayışına girmesidir. Dindarlığın modern dünyanın kavramlarına göre yeni bir dindar imajı doğurması ise modernliğin zaferidir. Burada Bediüzzaman’ın yüzyılın başında hayatını adadığı “tahkik-i iman” hedefinin ne denli önemli olduğu ortaya çıkıyor. Modern hayatta dindar kalabilmek gibi hedefi olanların kulak kabartacağı bu hedef Kur’ân’a dönüş ve özgür nefsin ilk adımıdır. Bediüzzaman’ın hedeflerinden birisi de Muharrem tarzı dindarların kendilerini emniyette hissedip cennet hayallerine kapılmalarını engellemek, bu zayıf ruhları “tahkik-i iman”a ulaşmak için harekete geçirmektir. Bu modern dünyada hem Müslüman olabilmenin, hem de Müslüman kalabilmenin mücadelesidir. Muharrem’inki gibi yalnızca seccadede değil, ticarette, siyasette, insanlarla ilişkilerde ve meslekte, modern hayatın her yerinde, iman sahibi olabilmenin mücadelesidir bu.
|