İzmir Işıkkent’ten bayan okuyucumuz: “Çocukları namaza alıştırırken nelere dikkat etmeliyiz ve nasıl bir yol izlemeliyiz? Ödül vererek yaptırmak ileride bir sorun teşkil eder mi?”
Çocuklarımıza iyi örnek olmak, onları ibadete ve namaza alıştırmanın en fıtrî yolu. Önce kendimiz yapmalıyız. Çocuklarımız bizde gördükçe yapmak isteyeceklerdir. Eğer bizim noksanlıklarımız varsa, önce kendi noksanlıklarımızı gidermemiz gerekir. Kur’ân, “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında pek büyük bir gazap sebebidir”1 buyuruyor. Nitekim yapmadığımız bir şeyi çocuklarımızdan istememiz halinde inandırıcılığımız ve yaptırım gücümüz olmaz.
Diğer yandan onları teşvik etmek, onlara namazı sevdirmek, niçin namaz kıldığımızı akılları seviyesince anlatmak, sorularına elimizden geldiği kadar mantıklı cevap vermek, onları kendimize muhatap almak, hataları olduğunda bağışlayıcı olmak, onları küçümsememek, sorularını önemsemek, onlarla iyi iletişim kurmak onlara namazı ve ibadetleri sevdirmenin en etkin yollarından. Peygamber Efendimiz’in (asm) bildirdiği gibi, “Müjdeleyici olmak, nefret ettirici olmamak, kolaylaştırıcı olmak, zorlaştırıcı olmamak” önemli bir tebliğ metodu. Çocuklarımızla ilgili olarak bu metodu ihmal etmeyelim.
Bazen ödül teşvik edici olabilir, fakat her defasında ödül vermek sağlıklı olmaz. İbadet için maksat olarak Allah rızasını göstermek lâzım.
***
Abdullah Bey: “Teheccüt namazını her gün kılan birisi bir gece kaçırdığında ertesi gün öğleye kadar kılsa gece kılmış gibi olur mu?”
Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Amelde hatalar olabilir. Beşer şaşar. Hatasız kul olmaz. Fakat niyette olmaması esastır. Çünkü niyet kişinin özüdür, kimliğidir, kişiliğidir.
Sürekli teheccüt namazı kılan birisi bir gece kaçırdığında bunun kazasını yapması boynuna borç değildir. Fakat kılarsa makbule geçer. Ertesi gün öğleye kadar kılması, kendisini daha çok Allah’a yaklaştırabilir. Fakat gece kılınan gibi mi olur, gündüz kılınan gibi mi olur; bunu o kişinin o esnadaki niyeti, ihlâsı, Allah’ın makbul sayması… gibi unsurlar belirler. Onu biz üçüncü şahıslar bilemeyiz. Kul ile Rabbi arasına da girilmez.
Burada, sık anlatılan bir fıkrayı anlatmadan geçemeyeceğim: Velilerden bir veli, bir gece teheccüt namazına kalkamayınca sabahleyin öyle ağlıyor, öyle gözyaşı döküyor, öyle tövbe ve istiğfar duygularıyla çalkanıyor ki, gözyaşları topuklarına iniyor. Eyvahlar ah vahlar içinde namazını iade ediyor. Ve bu amel Allah katında makbule geçiyor.
Bunu fark eden şeytan, ertesi gece erkenden yüksek sesle veliye bağırıyor: “Ey falan! Namaza kalk!” diyor. Veli fırlayıp kalkıyor. Kendisini bir namaza kaldıran olduğunu anlayıp Allah razı olsun diyeceği sırada, şeytanın küstahça kahkahaları kulağını tırmalıyor. Şeytan, “Seni namaza ben kaldırdım” diyor.
“Kör şeytan çekil git! Sen hiç namaza kaldırır mısın?” diyor veli.
Şeytan gayet pişkindir: “Dün gece seni uykuda namazdan alıkoyan da bendim. Fakat sen öyle bir ağladın ki, gözyaşların arşa ulaştı. Daha çok mertebe kazandın. Oysa ben seni mertebenden düşürmek istemiştim. Bu gece bari zamanında kalk da, öyle ağlayıp sızlayıp, daha yüksek makamlara çıkma” diyor.
Veli “Seni kör şeytan seni! Sana neden kör dediklerini şimdi anladım. Sen her şekilde bizim ayağımıza dolaşıyorsun. Fakat öyle körsün ki, senin her düşürmeye çalıştığın şeyde Allah bizi bir kat daha yükseltiyor; sen yine de bizimle uğraşmaktan vazgeçmiyorsun” diyor.
Dipnot:
1- Saf Sûresi: 2,3
17.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|