M. Latif SALİHOĞLU |
|
Köyde 20 kişiyi katletmek üzereydim |
Bundan 35 yıl kadar evvel, aynen Mardin'in bilgesiz Bilge Köyündeki katliâma benzer bir hadise, bizim köyümüzde de yaşanmak üzereydi. Üstelik, katil olacak kişi de bendim. 1974 senesinin Haziran ayıydı. Henüz 15–16 yaşlarındaydım. Risâle–i Nurlardan haberdar olmuş, ancak henüz mahiyetini bilmiş, kavramış değildim. Lise 2. sınıfa gidiyordum. Okullar tatile girmiş, köye yeni dönmüştüm. Tam da ot biçme mevsimiydi. O tarihten 2–3 sene evvel satın aldığımız, ancak sonradan ihtilâf konusu olmuş bir arazide küçük kardeşlerimle birlikte ot biçiyorduk. Tam da o esnada bahçe duvarı hizasına kadar gelen yaşlıca bir kadın, öfkeli bir sesle "Burada niçin ot biçiyorsunuz? Yanlış yapıyorsunuz. Bedeli ağır olacak. Bak, karşı taraf haber aldı ve en az 20 adamla üzerinize doğru geliyorlar; haberiniz olsun." Bir kavga çıksa, bizim tarafta benden başka o anda kavga edecek bir tek erkek hazırda yoktu. Dolayısıyla iş başa düşmüştü. Bir hışımla duvardan atladığım gibi, eve doğru koştum. Evde duvarda asılı bulunan av tüfeğini aldım, ağzına da gülle dolu mermiyi dayadım. Yanıma 20–30 kadar mermi daha alarak dışarı çıktım ve şunları söyledim: "Şimdi gelsinler bakalım... Gelsinler de görsünler gününü... Eğer o yirmi kişiden bir tekini sağ bırakırsam, bana da Latif demesinler!" Beni o halde gören köyün kadınlarından kimi ağlamaya, kimi dövünmeye başladı. Birden etrafımı sarıp kimi ricada bulunarak, kimi de çekiştire çekiştire beni tekrar evin içine doğru götürdüler. Evin içine atar atmaz, kadınlardan biri içerden, diğeri dışarıdan kapıyı üzerime kilitlediler. Bu duruma isyan ettiğimi ve delirecek gibi olduğumu gören bir kadın da, o anda nasıl akıl ettiyse bana şunları söyledi: "Elindeki tüfeği pencereye doğru uzat ve havaya doğru istediğin kadar ateş et." Zaten o anda tetiğe basmaya hazır vaziyetteydim. Aynen öyle yaptım. Hayret ki, silâhı ateşledikçe kendim rahatlamaya başladım. Öfkem bir derece dindi. Bu arada silâh sesini duyan diğer köylüler de bir koşu gelip araya girmişler ve meğerse üzerime doğru gelen kalabalığı bir şekilde durdurmuşlar.
Fitneden kaçtık; hicret ettik Mardin'deki dehşetli katliâm, bana 35 sene önce başımıza gelen bu hadiseyi tahattur ettirdi. Ne yazık ki, Şarkî Anadolu'daki köylerin çoğunda benzer durumlar var. Basit sebepler yüzünden ölüm kusan silâhlar her an için patlayabiliyor. İşte, bizim yaşadığımız o vahim gerilim de, çok basit bir arazi anlaşmazlığı yüzündendi. Evimizin çok yakınında bulunan o arazi, tek başına yaşayan hasta ve yaşlı bir köylünündü. Babam orayı satın aldı. Hatta, arazi sahibiyle el sıkıştıklarında ben de oradaydım ve bizzat gidip evden parayı getiren kişiydim. Aradan birkaç aylık zaman geçince, araziyi satanın yakın akrabalarından şu meâlde itirazlar geldi: "Siz onun mülkiyetini bizim rızamız olmadan alamazsınız. O nasılsa günün birinde ölüp gidecek ve bütün mirası bize kalacak. Dolayısıyla, yapmış olduğunuz alım–satım işini kabul etmiyoruz." İhtilâf kısa sürede büyüdü ve karşı tarafla mahkemelik olduk. Gariptir ki, arazi satan kişi de karşı tarafa geçti ve mahkemede satışı inkâr etti. "Benden zorla almak istiyorlar" dedi. Neticede, mahkeme de satışı iptal etti. Bu durumda, köy şartlarında artık ölmek ve öldürmekten başka çare kalmamıştı. Babam, dedem ve amcalarım konuyu görüşüp istişarede bulundular ve sırf "kan dökülmesin" diye köyü terk etmeye karar verdiler. 1977'nin Haziran'ında köydeki gayr–ı memkullerimizi olduğu gibi bırakarak Batman'ın bir Kozluk ilçesine hicret ettik. Buradan iki yıl kadar sonra bu kez terör ve anarşi yüzünden hicret etmek durumunda kaldık.
Tarihin yorumu 9 Mayıs 1978
Aldo Moro, kızıllar ve temiz eller
Kendilerini "militan kominist" olarak tanıtan İtalya'daki Kızıl Tugaylar isimli terör örgütü tarafından kaçırılan eski başbakanlardan Aldo Moro, yol kenarına terk edilmiş bir otomobilin bagajında ölü olarak bulundu. (9 Mayıs 1978) H. Demokrat Partinin Genel Başkanı olarak 1963–68 ile 1974–76 tarihlerinde Başbakanlık yapan Aldo Moro, sayısız terör eylemlerinde bulunan Kızıl Tuygaylar örgütü tarafından 16 Mart'ta kaçırılmıştı. Teröristler, isteklerinin yerine getirilmemesi üzerine ise, eski başbakanı öldürmüş ve bu sûretle İtalya'nın yanı sıra dünyayı dehşete düşürecek bir eyleme imza atmışlardı. Bu hadiseden sonra, diğer Avrupa devletlerinin de yardımıyla daha aktif şekilde harekete geçen İtalya'nın meşrû devlet birimleri, terörün üzerine acımasızca gitmeye başladı. Bu kararlılık karşısında zayıflamaya ve çözülmeye başlayan Kızıl Tugaylar örgütü, bir taraftan da bölünerek iki fraksiyona ayrıldı. Terörist eylemlerde bulunmakla bir yere varılamayacağını anlayan örgüt mensuplarının bazıları, bu kez silâh ve eroin ticaretiyle uğraşan mafya örgütleriyle temasa geçti. İtalya'da bu kez "mafya–siyaset–ticaret" üçgeni güçlenmeye başladı. Bunlara karşı 1982'de yargı yoluyla bir temizleme hareketine girişildi. Ancak, baştaki savcının ailesiyle birlikte öldürülmesi, bu hareketin hızını kesti. Bu şeytanî üçgene karşı 1992'de bu kez Di Petro isimli kahraman bir savcı harekete geçti ve adına "Temiz Eller" denilen bir operasyon başlattı. Bu son operasyon, İtalya'da büyük başarı sağladığı gibi, dünyanın bir çok ülkesi için de örnek teşkil edecek bir hadise olarak tarihe geçti. Darısı, Türkiye'nin başına... 09.05.2009 E-Posta: [email protected] |