Şükrü BULUT |
|
Hırs sebeb-i hasarettir |
Hadiselerin bu denli giriftliği ahirzamanın tipik bir özelliği olsa gerek. Günümüz ilim ve teknolojisi Kur’ân’ın yerine felsefeye talebe olmayı yeğleyince, zamane çocuğu kesrete yuvarlandı. Halbuki insanın fıtratı ve bilhassa ruhu vahdeti arıyor ve ancak vahdette teneffüs edebilir. İlim vahdeti mi, kesreti mi getirmeliydi? Felsefe medeniyeti kesretiyle övünüyor. İnsanı; hayatı, ihtiyaçları ve arzuları cihetiyle öyle bir kesrete atmış ki; kesretin korkunç kalabalığından onu adeta yitirmiş, bulamıyor. Devasa seküler mabetlerde teşhir edilen milyonlar eşya arasındaki kayıp insanı siz de tanıyorsunuz. Yüz binlerin tıkabasa doldurulduğu stadyumlarda, küçük küçük görünmeyecek hale gelen insanı... Veya global ince tellerle sandalyelere raptedilmiş zavallı insanları... Büyük ıztıraplar, dertler ve meseleler içinde çırpınan insana vahdet şifa olacakken, kesrete mahkûm olmuş zamanımızın medenî (!),bilge (!), teknolojik ve herşeyden haberdar insanı! Belki milyonlarca kişi soruyordur bu soruyu: İnsan bu hale nasıl düştü? Milyonlarca cevap da bulabiliriz. Fakat doğru cevabı ancak “bilen bilir.” Fıtratın temsilcisi, Yaratıcımızın elçisi ve Kur’ân’ın pratiğini nefsinde yaşayan zat (a.s.m.) bilir. Gaybdan haber getiren ve bilinmeyeni anlatan “en büyük öğretmen” bilir: “Hırs gösteren veya hırsla amel eden zarardadır,” diyor. Siz de kesretle hırs arasında münasebet kurabiliyor musunuz? Bugünü yaşayan insanın “ahirzaman atlasını” öğrenmesi faydasınadır. Kur’ânî olan ahirzaman atlasını eline almayan ve bilgilenmeyenler bu zamanın dehşetli labirentlerinden kurtulamazlar. Her caddenin bir çıkmaz sokağa dönüştüğü şu zamanlardan çıkış bulamayanların intihar etmesi, akıllarını susturmaları, cinnete yakalanmaları veya en azından ölüm bekleyişinin korkunç haliyle yaşamaları gayet normal sayılmaz mı? Dünyamız o kadar küçüldü ki... Wall Street’teki bankaların batmasıyla şark ve garp iflâs sendromuna giriyor. Mexico City’deki “domuz gribi” artık bize de uzak değil. Salgın hastalıklarından dolayı beldelerin, şehirlerin veya ülkelerin karantinaya alınmaları imkânsız. Başka yaşanır gezegen olsaydı, belki dünyamızı karantinaya alabilirdik. Dedik ya, köye dönüştü yerküre... Her cihetini evimizin kuytu köşesindeki ekrandan seyrediyoruz. İnsan teknolojiden lezzet almayı beklerken medeniyetin yeni gelişmeleri “ölüm haritalarını” yayınlıyor her gün... Herşey o denli birbirine karıştı ki... Şairin seslendirdiği “Derdim çoktur hangisine yanayım” mısralarını, kesret dalgalarıyla boğuşurken yaşıyoruz. Küresel krize Yahudi de oturup ağlama fırsatı bulamayacak gibi... Çünkü arkasından ölüm kovalıyor. Zamane çocuğu Kur’ân’ı dinlemeliydi. Kur’ân çerçevesinde “terakki merdivenlerine” tutunmalıydı. Pratik Kur’ân’ı takip etmeliydi. O mübarek zatın Asr-ı Saadet laboratuvarındaki ilmî ve fıtrî neticeleri esas almalıydı. Karun’laşmamalıydı... Süleyman (a.s.) gibi “Hâzâ min fadli Rabbî” demeliydi. İlmim, servetim, teknolojim ve herşeyim Onun fazlındandır diyerek, kesret yerine vahdete yönelmeliydi. İnsanın şu musibete yuvarlanmasını netice veren sebepler elbette çoktur. Biz bugün yalnızca “Hırs sebeb-i hasarettir” diyoruz. Küresel krizin sebebi hırs değil miydi? Köpek balıklarıyla, çekirge sürüsüyle insanlığa hücum eden Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkardığı hırsla dünya sarsılıyor. Bir gecede devleşen, diğer bir başka günde buharlaşan sermayedarlar... Fakat henüz çare doğru yerde aranmıyor. Karanlığa şarkılar söylüyor felsefenin haris çocukları. Küresel krizlerden önce küresel salgın hastalıklara “deli dana” denilmişti, “kuş gribi” denilmişti ve bugünkü ismi ise “domuz gribi.” Hiçbir ahlâkî ve insanî endişe taşımadan zengin olma pahasına üretimi yüzde beş yüzlere çıkarmak... Necasete dönüşmüş yiyecek artıklarını, kan ve diğer pislikleri sığıra yedirince hırslılar, deli dana ve kuş gripleri çıkmıştı. Fıtrat kanunlarına karşı gelerek, ahirzaman Peygamberini tanımayarak ve insanî değerlerle alay ederek gelinen nokta, günümüzün son felâketleri olmayacak. Ahir zaman haritasına bakarsanız, daha birçok durağa uğrayacak zavallı dünya. Yerden “dabbetülarz” canavarının çıkışını bekleyenler, altmış arşın boyundaki deccali gözleyenler veya tümden inkâr edenler, Mesih’i Şam’da ve Mehdi’yi Mekke’de bekleyenler, bekleyedursunlar. Bizi vahdetten koparıp kesret çölüne düşüren, muktesebatımızı tar ü mar eden, türlü türlü hastalıklara giriftar eden ve elde ettiğimiz ilim ve teknolojiyi başımıza belâ eden hırs hastalığını evvelâ doğru teşhis etmeliyiz. Evet doğrudur, hırs sebeb-i hasarettir. 08.05.2009 E-Posta: [email protected] |