Cevher İLHAN |
|
“Oynak merkezli” dış politika (2) |
“Oynak merkezli dış politika”nın başarısızlığı, Türkiye’ye hâlâ kaybettiriyor. Ankara’nın Ermenistan’ı kazanmadan Azerbaycan’ı kaybetmekle karşı karşıya kalması, bunlardan biri. Başbakan Erdoğan’la Dışişleri Bakanı Babacan’ın 24 Nisan öncesi sırf “Yeni Amerikan Başkanı ‘soykırım’ kelimesini kullanmasın” diye gece yarısı yayınladığı “yol haritası”, Obama’nın 1915 olayları hakkında “soykırım”dan daha beter Ermenilerin istimal ettiği “büyük felâket” tâbirini kullanması, Ankara-Erivan-Azerbaycan ilişkilerini ve izzetli bir barışı daha da zora soktu. Başbakan her ne kadar “Karabağ sorunu çözülmeden olmaz” ve “Azeri kardeşlerimizi üzecek bir adım atmayız” dese de, diğer yandan “paraf” edilen “antlaşma metni”nin adım adım işleme konulması çelişkisi, Ankara’nın Ermenistan politikasındaki tıkanıklığının göstergesi…
“STRATEJİK DERİNLİK”TE TÜRKİYE VE KOMŞULARI KAYBEDİYOR Yine Ankara’nın bütün “teminatları”na rağmen Ermenistan Cumhurbaşkanından Dışişleri Bakanına kadar Erivan’dan peşpeşe gelen “Yol haritasında Karabağ konusu yok; hatta Kars Antlaşmasının kabulü ve ‘soykırım iddiası’ndan vazgeçilmesi de bulunmuyor” demeleri, AKP hükûmetinin Türkiye ve Azerbaycan’ın hakkını ve hukukunu gözeten izzetli bir barış politikasının ne denli irâde zâfiyeti içinde olduğunu ortaya koymakta. Hâlâ renk vermemesine rağmen siyasî iktidarın Obama’nın Ankara’da soykırım hakkında “Görüşlerim değişmedi” deyip “sınırların açılması” telkiniyle başlayan ve apar topar “yol haritası”yla meydana gelen tahribatı onarmak için Başbakan’ın Azerbaycan’a gitmesi, Obamalı teslimiyetçi “Ermenistan politikası”nın örtülü itirafı… Davutoğlu’nun “Kafkaslarda herkesin kârlı çıkacağı senaryo”su daha işin başında krizi azdırıp içinden çıkılmaz hale dönüşmekte; kimse kârlı çıkmadığı gibi Ankara bunda çıkışı kara kara düşünüyor… Türkiye’nin daha Azerbaycan ve Ermenistan’la ilişkilerini bir esasa bağlamadan Gürcistan-Rusya krizi sırasında ortaya attığı ve bir adım ilerleme sağlayamadığı “Kafkasya istikrar ve barış projesi” bunun bir diğer örneği. Ankara’nın Montrö Anlaşmasına aykırı olarak Boğazlardan büyük tonajlı silâh yüklü savaş gemilerini geçirmesi emr-i vakisiyle Karadeniz’e konuşlandırması, istikrarı ve barışı daha da içinden çıkılmaz hale dönüştürmekte. “Oynak merkezli dış politika”nın Ortadoğu’daki akıbeti de ortada. Başbakan’ın her fırsatta övündüğü “Türkiye’nin arabuluculuğundaki Suriye-İsrail barış”ı suya düştüğü gibi, Irak’ın yeni anayasa ile etnik ve mezhebî ayırımlar üzerinde bölünüp parçalanması, Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesiyle teslimi safha safha uygulanıyor. Davutoğlu’nun “stratejik derinliği”nde “komşularla sıfır sorun” iddiası var; ama Davutoğlu danışmanlığındaki AKP iktidarı döneminde Amerikan egemenliği ve çıkarları çizgisindeki dış politikalarla Türkiye ve komşuları birlikte kaybediyor.
TÜRKİYE VE ABD’NİN ÇIKARLARI ÖRTÜŞMÜYOR Afganistan’da bir yandan Taliban’la el altından “iktidar ortaklığı” görüşmeleri yapan Amerikan yönetimi, Türkiye’nin 750 kişilik askerî birliğine ilâve olarak Kabil dışında savaşmak üzere başta Türkiye olmak üzere diğer NATO üyesi ülkelerden ek muharip askerî birlik istiyor. Dışişleri Bakanı Babacan ve AKP’li Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Mercan’ın bir tek “muharip” kelimesini çıkarıp bu talebe sıcak bakmaları, Mehmetçiğin kaos ve kargaşa belâsının içine itilmesi niyetini açığa çıkarıyor. Ve Ankara’nın Asya politikasının ABD’nin Orta Asya ve Hazar enerji hatları ve kaynakları üzerindeki hegemonya ve çıkarları çerçevesinde yürüdüğünü ele vermekte… Keza İsrail’in yüzlerce nükleer füze başlığına ve nükleer silâhlara sahip olmasını sorgulamayan ABD’nin “isteği”yle Türkiye yine bu dönemde Müslüman komşusu İran’ın nükleer enerji üretme hakkını sınırlama oyununda yine “arabulucu” olarak sahneye sürülmekte. Ve ne yazık ki Ankara, İsrail’e dikkat çekip Tahran’ın yanında yer alacağına ABD’nin ve İsrail’in İran’ın varlığını “tehdit ve tehlike” sayan “endişeleri”ni iletmekte… Görünen o ki bu dönemde bölge ülkeleriyle ilişkileri yanı sıra Türkiye’nin Afrika yaklaşımı politikası da ABD’nin önerileri çerçevesinde yapılıyor. Aslında her şey CIA’nın Ortadoğu uzmanı ve Türkiye İstasyonu Şefi Grahham Fuller’le yeni Dışişleri Bakanı Davutoğlu arasında ABD’nin makyajlanan “Büyük Ortadoğu Projesi”nden Obama’nın “model ortaklık” adını verdiği Bush döneminden kalma “stratejik müttefikliği” değerlendirmesindeki tezatta ortaya çıkıyor. Fuller, ABD’nin bütün bölgede, Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Asya’daki politikalarının ve çıkarlarının Türkiye’nin menfaatlerine tamamen aykırı olduğunu belirtirken, Davutoğlu tam tersini söylüyor. Obama ile ABD’nin dış politikasının temel dinamiklerinin değişmediğini bile bile “ABD ile Türkiye ilişkileri tarihsel uzlaşma dönemindedir” deyip “ABD ile Türkiye’nin dış politika tercih ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir” iddiası, bir defa daha boş çıkıyor… 08.05.2009 E-Posta: [email protected] |