Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Ergenekon ve darbe |
Ergenekon operasyonunun en kritik ve kilit noktalarından biri, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinde anlatılan darbe girişimleri. Tarih 2003-4. Yani AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimiyle tek başına iktidar olduğu dönem. Darbe planlarında adı geçenler, kuvvet komutanları. İkinci iddianamede, darbe günlükleriyle ilgili hususların ayrıca ele alınıp incelenmek üzere dosyadan ayrıldığı belirtilmiş ve kısa bir süre sonra, söz konusu darbe girişimlerini önlediği belirtilen dönemin Genelkurmay Başkanı e. Org. Hilmi Özkök’ün Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e saatlerce ifade verdiği haberi gelmişti. Diğer bazı komutanların da ifade vereceği haberini ise Savcılık yalanladı. Ayrıca Genelkurmay açıklamalarıyla Başbuğ’la Büyükanıt’ın beyanlarında, darbe günlükleriyle ilgili bir belgenin bulunmadığı ve TSK içinde Ergenekon’a dair soruşturma açılmadığı, defaatle vurgulandı. Ve şu an itibarıyla netleşmiş gibi görünen husus, Ergenekon’da hedefin, AKP iktidarını devirmeyi amaçlayan, ama “teşebbüs” aşamasını geçemeyip akim kalan darbe girişimleri olduğu. Ancak askerin tavrı, bu girişimlerden dahi hesap sorulup sorulamayacağı istifhamını yine şu an için cevapsız ve muallâkta bırakıyor. Ergenekon cephesinin “hukuk” ayağında seslendirilen “Teşebbüs aşamasında kalıp sonuca ulaşmayan darbe girişimi suç sayılamaz” şeklindeki “içtihat”lar, bu belirsizliği daha da katmerliyor. Bakalım, Ergenekon operasyonu, asker ve yargı cenahlarındaki bu tavrı aşabilecek, sonuca ulaşabilecek ve ülkenin önünü açabilecek mi? Bilindiği gibi, darbelerin kanunu öteden beri şöyle ifade edilir: Başarılı darbenin hesabı sorulamaz; çünkü mutlak güç darbecinin eline geçer ve onun kurduğu düzen hükümferma olur. Başarısız darbecinin ise hayat hakkı dahi olmaz. Nitekim 27 Mayıs darbesini yapanlar devlete kayıtsız şartsız hakim olup yeni bir düzen tesis ederken, sonraki birkaç yıl içinde gerçekleşip de akim kalan darbe girişimlerinin sorumluları, başarısızlıklarının bedelini canlarıyla ödediler. 27 Mayıs’tan yarım asır sonra gelinen noktada ise ne yeni bir darbe yapılabiliyor, ne de darbe girişimlerinden hesap sorulabiliyor. Böyle tuhaf ve de karmaşık bir kilitlenme söz konusu. Bunda, Ergenekon sanığı kimi emekli üst düzey komutanlara atfedilen beyanlarda belirtildiği gibi, AB süreci başta olmak üzere ortaya çıkan yeni dinamiklerin ve değişen şartların klasik darbe dönemini kapatması yanında, 27 Mayıs’ta kurulan, 12 Eylül’de tahkim edilen ve 28 Şubat’ta pekiştirilen darbe düzeninin postmodern müdahale teknikleriyle devam ettirildiği, dolayısıyla yeni darbelere ihtiyaç kalmadığı gerçeğinin de önemli ölçüde payı ve etkisi olmalı. Ki, Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz v.s. gibi isimler verilen 2003-4 darbe girişimlerinden hesap sorulamayışının dayanağı da, 1982 anayasasıyla sıkı şekilde korunan bu yerleşik darbe düzeni. Zaman içinde, özellikle AB sürecinde birçok maddesi değiştirilmekle birlikte hâlâ özüne dokunulamayan ihtilâl anayasası yürürlükte kaldığı sürece bu durumun aşılması imkânsız olduğu gibi, Ergenekon soruşturmasından sağlıklı netice çıkması da bu anayasa ile mümkün değil. Ergenekon’la irtibatlandırılan darbe girişimlerinden sadece AKP iktidarını devirme amaçlı olduğu belirtilenler gündemde tutulur, ama onların dahi üzerine gidilmezken, geçmişte başarılı olan, Meclis kapatıp hükümet deviren, başbakan ve bakan asan darbelerle hesaplaşmak ve onların kurduğu düzeni değiştirmek için kayda değer bir çaba gösterilmemesi garip değil mi? Peki, bir taraftan o darbeleri de Ergenekon işi olarak görüp, diğer taraftan onların hedefi ve mağduru olmuş bazı kişi ve kadroları Ergenekonculukla suçlamanın nasıl bir izahı olabilir? Ergenekon’u sulandırıp rayından saptırmanın ve fiyaskoya götürmenin bir yolu da bu mu? 13.05.2009 E-Posta: [email protected] |