Robert MİRANDA |
|
Konuşmada insanlığı harekete geçirecek dinamikler eksikti |
ABD Başkanı Barack Obama geçtiğimiz hafta Mısır’ın başşehri Kahire’de İslâm dünyasına hitaben bir konuşma yaptı. Amerikan, Washington Post gazetesi, Başkan’ın geçen Perşembe günkü konuşmasını ‘İslâm dünyasıyla yeni bir başlangıç için doğrudan bir başvuru’ olarak niteledi ve Başkan’ın asırlar içinde yapılmış kültürel ve dinsel anlamda tarihî hataların bilincinde olarak, bu hataların bugün ‘ortak çıkarların gölgesinde’ kaldığını söylediğini belirtti. Dünya genelinde medyada konuşma çok olumlu yorumlarla yansıtıldı ve Obama’nın İslâm dünyası ile köprüler kurmaya çalıştığı belirtildi, bu mânâda New York Times da konuşmayı ‘sağlam bir girişim’ olarak yansıttı. Gerçekten de ‘sağlam bir cüretti’... Ben de Başkan’ın konuşmasının dünya genelinde çoğu insanda iyi duygular uyandırdığına katılırken bir yandan da Amerikan neo-conlarının radyo ve televizyon programlarındaki yorumlarına kulak veriyordum ve bu talk showlarda Başkan’ın sözlerini hayata geçirme safhasında Washington’da çok ciddî mânâda bir siyasî savaşa girmek durumunda kalacağını anladım. Wall Street Journal da belirtildiği gibi Obama, “Orta Doğu sorununun tam kalbine bir dalış yaptı” ve İsraili “azarladı.” Bunlar Batı’daki ekstremist ve muhafazakâr unsurların mesajlarıydı. Başkan Barack Obama, herkesin iki ayrı İsrail ve Filistin devletlerinin kurulması konusunda “çabalarını iki katına çıkarması” gerektiğini belirttikten ve “şimdi harekete geçme zamanı” diye vurguladıktan sonra, İslâm karşıtı güçler yumruklarını sıktılar ve ciğerlerini yırtarcasına haykırarak Amerikalıları böyle bir konuşmadan olabildiğince uzaklara kaçırmaya çalıştılar. Bazı Yahudi liderler ise Obama’nın Holokost ile Filistinlilerin bugün çektiği acıları bir arada zikretmesinden dolayı oldukça gocundular hatta New York Times da yer alan bir haberde, bir sağcı İsrailli parlamenter bunu “şok edici bir benzetme” olarak niteledi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise konuşmayla ilgili bir açıklama yaptı ve konuşmayı “sınırlı” olarak niteledi. Gazete ayrıca solcu bir İsrailli parlamenterin konuşmayla ilgili olarak söylediği “Daha güçlü Arap-Amerikan ilişkileri İsrail’in ulusal güvenlik çıkarları açısından bizce daha olumlu sonuçlar doğurur” sözlerini aktardı. Obama, “Birleşik Devletler taraflar üzerine barışı dikte edemez” dedi ve ekledi: “Ancak en azından müzakerelerin yeniden başlayabileceği bir ortamı ve atmosferi oluşturabiliriz.” Amerikan birliklerinin halen Irak ve Afganistan’da olduğu ve Müslümanların halihazırda Amerikan yapımı bomba ve mermilerin ateşinden dolayı öldüğü düşünülünce gerçekten de bana Obama’nın konuşması çok çarpıcı geldi. Eğer sözkonusu diyalog atmosferi böyle güç kullanılarak oluşturulacaksa, o zaman Müslümanlar barış müzakereleri için oluşturulan bu ortamı eleştirme ve protesto hakkına sahip değil midir? 3000’in üzerinde Amerikalı 11 Eylül olayında öldü, Müslümanlara bu hatırlatıldı. Milyonlarca Müslüman öldü yahut yaralandı, bir kısmı ülkelerini terk ederek başka diyarlarda mülteci olarak yaşamak durumunda bırakıldı ve Batı halen Müslümanlardan işbirliği bekliyor. Obama İsrail’in sözde “Yol Haritası”nda yapmaya söz verdiği taahhütleri yerine getirmesi gerektiğini söylediği zaman, Filistin’de yasadışı yerleşimler inşa etmeyi durdurması konusunda yeterince tatmin edici bir uyarı ve yaptırım dile getirmedi. Gelin görün ki, bir grup radikal insanın yapmış olduğu şiddet olaylarından dolayı topyekûn bütün Filistinlileri sorumlu tuttu. Burada ciddî mânâda aşikâr bir çifte standart ortaya konmuştur. Her şeye rağmen konuşma bir çoklarını umutlandırdı. Ancak, biz yıllar içinde Obama’nın sözlerini zihinlerimizde tartarken, Müslümanlar olarak Batı’ya bu gerçek ve zorlayıcı fikirleri hatırlatmamız oldukça önemlidir. Obama’nın da belirttiği gibi Amerika İslâm ile bir savaşta değildir. Bu oldukça doğru. Ancak Müslümanları endişelendiren asıl şey, Orta Doğu’nun Batı’dan gelen fikirler tarafından kuşatılmasıdır. Zira bunlar İslâm ile ciddî mânâda tezat teşkil etmektedir. Obama dedi ki; “Ekonomik ilerleme için, gönüllü müteşebbislerimiz ile Müslüman çoğunluklu ülkeler arasında partnerlik konusunda yeni bir çekirdek oluşturacağız. Ve ben bu sene girişimcilik konusunda bir zirveye evsahipliği yapacağım, burada Müslüman dünyası ile ABD’deki işdünyasının liderleri, dernek ve vakıflar ve sosyal girişimciler arasında bağları nasıl sağlamlaştıracağımızı tartışacağız.” Batı kapitalizmi insanlık karşıtı bir akımdır, zira tamamen zayıfların sırtından kâr etmek prensibiyle ve bireylerin ekonomik zaferleri üzerine kurgulanmış bir sistemdir. Bu rızık anlayışı asla İslâm ile bağdaşamaz, bilâkis tamamen İslâm’a tezat bir anlayıştır. Mamafih, Batı ülkeleri yine kendi görüşlerini baskıyla öne sürmeye hevesli görünmektedir. Acaba Batılı güçler, Kapitalizmin İslâmiyet üzerinde egemen bir ekonomik sistem olarak işlerliğinin olabileceğine sahiden inanıyor mu? Gerçekte, İslâmiyet bütün ekonomik sistemlerin temel kaynağı olmalıdır, tabiî insanca yaşamak istiyorsak. “Allah’a dâvet eden, salih amel işleyen ve: “Ben gerçekten Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?
(Kur’ân-ı Kerim, 41. Sûre, 33. Âyet)
Tercüme: Umut Yavuz 12.06.2009 E-Posta: [email protected] |