Faruk ÇAKIR |
|
Anlatmaya devam... |
Önümüzdeki Pazar günü yine bir ‘yasaklı üniversite imtihanı’ daha gerçekleşecek. Sabah akşam reklâm olsun diye ‘haydi kızlar okula’ diyenler, Pazar günü başörtülü şekilde üniversite imtihanına girmek için okul kapılarına gidenleri kapıdan geri çevirecek. Neye dayanarak? Vehimlere, korkulara ve yanlış yorumlara dayanarak... “Bu yasakçıların sözden anlamaya niyetleri yok” diyerek doğruları anlatmaktan vazgeçeceğimiz akla gelmesin. Onlar kanunsuz yasakta ısrar etmeyi sürdürdükçe, biz de imkânlarımız ölçüsünde bu yasağın hem kanunsuz, hem de keyfî olduğunu her fırsatta hatırlatacağız ve anlatacağız. Ki, ‘sağır sultan’lar dahi duysun! Samimiyetle ifade etmek gerekirse, yasağı savunanlara kızamıyoruz. Onlara sadece acıyoruz, çünkü vehim ve korkuların esiri olmuş durumdalar. Başörtüsü takanların bunu kendi arzu ve istekleriyle ve tabiî ki inançları gereği yapabileceğine ihtimal vermiyorlar. Çünkü gerçekleri bilmiyorlar, bilmelerine imkân tanınmamış. Sürekli yapılan ‘karartma ve karalama’ çalışmaları, onların hakikatleri öğrenmesine mani olmuş. İşte bu sebeple, gerçekleri ve doğruları daha fazla ve daha ısrarlı bir şekilde anlatmak ve izah etmek durumundayız. Peki, kanunsuz ve keyfî yasağı savunanlara kızamıyoruz da kime kızıyoruz? Elbette bu yasağın devam etmesine imkân ve fırsat verenlere kızıyoruz ve kızmalıyız! Kim bunlar? Tek başına, iş başına gelen iktidarlar, hükümetler! Bir de “böyle bir yasak yokmuş gibi davranan” her seviyeden kişiler, kurumlar ve ‘aydın’lar bu kızgınlığımızdan pay alıyorlar. Böyle ‘anlamlı’ bir yasak devam ederken kim ‘yokmuş gibi’ davranma hakkına sahip olabilir? Diyanet suskun, bazıları hariç sivil toplum kuruluşları suskun, ‘bir kısım medya’ zaten suskun, aydınlar da suskun... Peki kim bu yasağı kaldırmak için çalışacak, gayret sarfedecek? Elbette bu kanunsuz yasağı sürekli gündemde tutan ve sona ermesi için gayret sarfeden sivil toplum kuruluşları, medya mensupları ve gerçek aydınlar da vardır. Ama bunların sayısı bu kadar az mı olmalıydı? Diyelim ki 10 ilde her hafta başörtüsü yasağının sona ermesi için toplantılar, açıklamalar ve protestolar yapılıyor. Niçin 10 ille sınırlı kalsın? Niçin 110 il ya da ilçede bu tepkiler ortaya konulmasın? Niçin sadece bir iki ‘aydın’ bu konuda görüş beyan etsin? Niçin bu konu gündemin birinci maddesinde yer almasın? ‘Kolay yol’u tercih edip, ‘açsınlar, okusunlar’ demek mümkün mü? Böyle diyerek nereye gidebiliriz ki? Bu kanunsuz yasak karşısında böyle diyenler, “kanunlu ama ‘fıtrat’a aykırı” muhtemel başka yasaklar karşısında ne diyecek? Lütfen yanlışta ısrarı bir yana bırakıp, bu konunun ciddî olarak ele alınmasını temin edelim. Dünyanın ve Türkiye’nin geldiği bu noktada hâlâ başı örtülü kızlarımız okul kapılarından geri gönderilmeye devam edecekse hiçbir yere varmamız mümkün değildir. Amiyâne tabirle ‘ağzımızla kuş tutsak’ bu vebalin altından kalkamayız. Bu yasağı ‘dert’ edinelim ve sona ermesi için ciddî yeni bir kampanya başlatalım. “Yasak yokmuş gibi” davranan bütün idarecileri de yine ciddî şekilde ikaz edelim, uyanmalarına sebep olalım. Kanunsuz bir yasağı sona erdiremeyen iş başındaki bu hükümet, bari “ben iktidarım” demesin! 12.06.2009 E-Posta: [email protected] |