Mehmet KARA |
|
Sıcak günlerin habercisi mi? |
Hava sıcaklıkları artık kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Siyasette de ayrı bir sıcaklık yaşanıyor. Geçen hafta tartışmalı Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi kanununun hararetli tartışmalarının ardından TBMM bu hafta da fazla mesaî yapıyor. Geçtiğimiz günlerde hararetle tartışılan fakat şimdilerde fazla gündeme getirilmeyen, ama aslında bir takım gelişmelerin ilk sinyalleri olarak değerlendirilebilecek bir konuşma yapılmıştı. Bu konuşmaya ilk günlerde tepki gösterilmesine rağmen şimdilerde pek konuşulmuyor, ama yabana atılmaması da gerekiyor. Geçtiğimiz yıl bu aylarda Türkiye iktidar partisine açılan kapatma dâvâsıyla meşgul olmuştu. Seçimlerin üzerinden bir yıl dahi geçmeden Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı” olma suçlamasıyla AKP hakkında Anayasa Mahkemesinde dâvâ açmıştı. Mart ayında açılan dâvâ Temmuz ayında karara bağlanmış, 6 ya karşı 5 oyla kapatma istemi reddedilmiş, hazine yardımlarının yarısından mahrum bırakılmıştı. Neticede AKP kapatılmamış, ama ağır bir ihtar verilmişti. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç kararı açıklarken söylediği “AKP kapatılmadı, ciddî bir ihtar kararı çıktı” cümlesi hâlâ hafızalarda… Aynı Başsavcının aslında ne söylemek istediği tam olarak anlaşılmasa da Yargıtay Cumhuriyet Savcılığının “17. Onur” günü dolayısıyla düzenlenen törende çevre günü ve Türkan Saylan’ı anarak başladığı uzun konuşmasının bir yerinde “Muhafazakâr partiler öne çıktıkça, ekonomik büyüme ve modernizasyona daha çok vurgu yapılmak suretiyle, laikliğin gündemden düşürüldüğü ve tanımının değiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir” demesine tepki gösterilmişti. Bu söz hava sıcaklığı artan Türkiye’de siyaseti de ısıtmaya yetti. Ancak kimse başsavcının niye böyle bir ifadeyi kullandığını anlamadı, farklı yorumlar yapıldı. Ancak bu sözler “Yeni bir kapatma hazırlığı mı var?” sorusunu akıllara getirdi. Çünkü, haftalar önce de başsavcının tekrar dâvâ açma hazırlığı içinde olduğu söyleniyordu. Bu konuşmadan şunları mı çıkarmak lâzım diye düşünüyoruz. “Ekonomik krizi, işsizliği konuşmayın laikliği konuşun. Özgürlükleri konuşacağınıza laikliği konuşun… AB’yi ne yapacaksınız laikliği konuşun… Terörü konuşmayın laikliği konuşun… Son günlerde bir cinnet hali yaşanıyor, ama bunun nedenlerini konuşmayın laikliği konuşun… Bunları konuşmayın ki, laiklik gündemden düşmesin… Hep onu düşünün, aklınızdan bir an bile çıkarmayın. Çünkü, bunları konuşuyorsunuz sonra laikliği konuşmaya zaman kalmıyor… Yani laiklikle yatın laiklikle kalkın.” * * * İşin diğer yönüne gelince… Başbakan Erdoğan, Başsavcı’ya “Ekonomiyi tercih ederken diğer değerleri atmadık” diye cevap verirken, en sert tepkiyi Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı gösterdi: “Ekonomiyle ilgili bilgisi, her ay aldığı maaşın nominal değerini bilmekten ibaret olan kişilerin bunu takdir etmesi mümkün değildir” derken, hiç kimsenin gücünün AKP’yi kapatmaya yetmeyeceğini, hâkimler, savcılar, siyasetçiler dahil herkesin hukukun içinde olmak zorunda olduklarını söyledi, konuşulanları “yadırgadığını” ve “nezaket kurallarıyla bağdaşmadığını” söyledi. Peki, anayasa değişikliği yapacaklarını belirtip, bunun için de parti kapatmayı zorlaştıracak değişiklik yapacaklarını söyleyen hükümet geçen bir sene bu konuda bir şey yaptı mı? Hayır, yapmadı. AKP’nin kapatılma dâvâsındaki sonucunu açıklarken Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın söylediği “Siyasî partiler kapatmalarla ilgili, karar verirken, bir partinin kapatılmasıyla ilgili hiçbir arkadaşımız mutlu olduğunu söyleyemez. Karar vermede çok ciddî sıkıntı çekiyoruz… Siyasî aktörlerimize buradan seslenmek istiyoruz, topluma ters gelen kurallar ve anayasa değişiklikleri varsa bu konuda sür'atle uzlaşarak gerekli düzenlemelerin yapılması çağrısında bulunmak istiyoruz” cümlesiyle ilgili aradan geçen süre içinde hiçbir çalışma yapılmadı. Görülen o ki, AKP’nin yapacağı icraatlarda kapatılma konusu her zaman önüne çıkacaktır. Başsavcının (görevi gereği) her an tetikte beklediği görülürken, Bahçeli bu haftaki grup toplantısında da başka bir konuda olsa da “partinin kapatılabileceği” imasında bulunması işin tuzu biberi… Eğer anayasa değişikliğine gidilmezse bu tür “uyarılar” zaman zaman olacaktır. Bütün icraatlar anayasanın “değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” maddelerine aykırılık arasına sokulup her an imalar yapılacaktır. O zaman bundan kurtulmanın yolu anayasada yapılacak değişiklik. Tabiî irade gösterilebilirse… Gelinen aşamada, Erdoğan, “Biz 411 ve 367 vak'asını yaşamış olan bir partiyiz. Bunun ötesinde daha söylenecek ne olabilir?” diyerek bu değişikliklere set çekiyor. Bu sözün üstüne ne söylenebilir ki? 12.06.2009 E-Posta: [email protected] |