Mehmet KARA |
|
Şimdilik çözüldü, ya sonra |
FLAŞ, FLAŞ, FLAŞ “DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna hakkında açılan dâvâlar nedeniyle istenen ‘talimatla ifadesi’ için mahkemeye gitmemeleri üzerine, polisler nezaretinde Meclis’ten alınarak polis zoruyla mahkemeye götürüldüler.” Neyse ki, böyle bir haber gerçek olmadı. Bu tür bir haberin olmamasında en büyük pay şüphesiz Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın. Peki, bu haber gerçekleşseydi ne olurdu? Şüphesiz demokrasimiz büyük bir yara daha alırdı. Geçmişte üstte kurguladığımız haber gerçekleşmişti. 15 sene önceki olay hâlâ tartışılıyor. Geçtiğimiz Salı günü Meclis’te partilerin grup toplantıları vardı. Askerî tatbikatta olan Başbakanın Ankara’da olmaması nedeniyle AKP hariç grubu bulanan bütün partiler grup toplantısı yapacaklardı. Özellikle DTP’nin grubu merakla bekleniyordu. Gözler, adı geçen milletvekillerinin odalarında, kulislerde, Meclis’in bahçesindeydi. Ancak günler öncesinden Toptan’ın devreye girmesi ile “ara bir çözüm” bulundu. Meclis, vekillerin sürekli yurtdışında bulunduğunu gerekçe göstererek mahkemeye bildirdi. Mahkeme Meclis’ten gelen cevap üzerine duruşmaları 29 Eylül’e kadar erteledi. Dolayısıyla da bu tarihe kadar milletvekillerinin polis zoruyla mahkemeye götürülme ihtimali ortadan kalkmış oldu. Mesele şimdilik çözüldü, ancak 29 Eylül’de bu karışıklık ve gerginlik yine devam edecek. Mahkeme, ifade için yine tebligat gönderecek. DTP’liler yine gitmeyecek. O zaman Toptan’ın tavrı yine böyle olur mu, bu belli değil. Çünkü Meclis Başkanı herkesten anlayış beklediğini söylemesine rağmen DTP’lilerin sert çıkışları Toptan’ı hayli kızdırdı. “Gidin ifade verin demiyorum, ama kabadayılığa gerek yok” dedi. Bu meselenin çözümü Meclis’in tatile gireceği 1 Temmuz’dan önce aranmalı. Çünkü, Meclis tatile girdikten sonra bu tür bir karar için erken toplanılamayacaktır. Meclis toplanmadan öncede mahkeme bunu görüşeceği için de bu gereklidir. Şimdi DTP’liler için sözkonusu olan bu durum, başka zaman başka partiye mensup milletvekilleri için de olabilir. Demokrasiye zarar gelmemesi için herkesin akl-ı selim ve sağduyulu hareket etmesi gerekir. Mayınlı alanlardan birisi olan bu konudaki mayınlar temizlenmeli. * * * BUNU NASIL İZAH ETSİNLER Kİ? Diğer bir notumuz da, yıllardır bir türlü çözülemeyen başörtüsü yasağı hakkında olacak. Uluslararası Af Örgütü, yayınladığı yıllık raporunda Türkiye’de insan haklarının geriye gittiğini açıklarken, TCK’nın değiştirilen 301. maddesinin hâlâ istismar edildiğini hatırlattı ve Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü kararını eleştirdi. Kararı eleştirirken de, “Mahkeme diğerlerinin insan haklarına binaen din ve vicdan hürriyetinin kısıtlanmasının gerekçelerini yeterince izah edemedi” denildi. Nasıl izah edilsin ki? Başörtüsü yasağı konusunda ne bir kanun, ne de bir anayasa maddesi var. Buna rağmen yasak uygulanıyor. Çözüm bulma için bir girişim dahi yok. Gazetelere yansıyan bir haberi görünce kimsenin bu yasağı izah edemeyeceği iyice anlaşılıyor. Bu konuda taze bir örnek: Açıköğretim Fakültesi öğrencisi ve dört çocuğu olan Hatice Demir’in birinci sınıfı geçmek için 3 dersi kalmıştı. Sınav yerine gittiğinde gözetmenler önce başörtüsüyle giremeyeceğini söyledi. Araya okul müdürü girince formül bulundu, başörtüsünü çıkartarak ‘bone’ ile soruları cevapladı. Farklı bir derslikteki üçüncü sınava da aynı şekilde girdi. Ancak adresine gelen sınav sonuç kâğıdı ile adeta şaşkına döndü. İlk iki ders için “kılık kıyafet kurallarına uymadığınız için ‘sıfır’ aldınız” yazıyordu. Farklı bir derslikte girdiği üçüncü sınavın karşısında ise aldığı not vardı. Kandırılmasına içerleyen Demir, “Önce sınava girmeme izin verdiler, sonra üzerinde ‘0’ yazan belge gönderdiler” diyerek tepkisini gösterdi. Hadi bu durumu izah edelim bakalım? 31.05.2009 E-Posta: [email protected] |