Cevher İLHAN |
|
“İhâle”den önce izzetli politika |
Meclis’i kilitleyen Suriye sınırındaki “mayınlı toprakları kiralatma ihâlesi”nin görüşüldüğü günde Hakkâri’nin Çukurca ilçesi kırsalında PKK’lı teröristlerin döşediği mayının patlamasıyla altı askerin şehit olup sekizinin yaralanması, gündemi sarstı. Başbakan’ın tâlimatlarına ve AKP grubu yöneticilerinin bütün baskılarına rağmen iktidar partisi milletvekillerinin önemli bir kısmının gönülsüz kaldıkları “mayın tasarısı” geri çekildi. Özellikle büyük tartışmalara sebep olan arazilerin 44 yıla kadar devredilmesini öngören ve tasarının ikinci maddesinin yeniden ele alınmasına dair önerge karara bağlanacak. Dün itibarıyla tasarıdan vazgeçilmemiş; belli ki kamuoyundaki infiâli azaltmak için bir “düzeltme” taktiğine gidilmişti. İktidar partisi, onca yıldır beklenilen bu konuda anlaşılmaz bir acelecilik ve telâşla tasarının Danışma Meclisi’nde yapılacak bir-iki değişiklikle geçmesini istiyor. Muhalefet ise tasarının komisyona geri çekilip “kullanım karşılığı temizleme”nin bütünüyle tasarıdan çıkarılması taraftarı. Bu satırların yazıldığı sırada yapılacak değişikliğin bir “makyaj”dan mı ibâret olacağı ya da “sakıncalı ihâle”nin temelde düzeltileceği henüz açıklığa kavuşmamıştı…
HİÇBİR İKAZ NAZARA ALINMADI Ancak ilginç olan, kamuoyunun bu denli tepkisine rağmen iktidar partisinin, Türkiye’nin geleceği açısından büyük riskler taşıyan ve “ülke topraklarını yabancılara peşkeş çekme” anlamına gelen tasarıda diretmesi. Daha birkaç ay önce Başbakan’ın “Davos çıkışı”yla tepki gösterdiği, Gazze’de çoğu çocuk ve kadın binbeşyüz sivili katleden, beşbinden fazla insanı yaralayan İsrail şirketlerinin başında geldiği ecnebilere 510 kilometre uzunluğunda 216 bin dekar arazinin yarım yüzyıllığına tasarrufuna ve kontrolüne verilmesi. Türkiye-Suriye sınırında yeni bir “Gazze şeridi”nin oluşmasına zemin hazırlanması. İhâlenin İsrail firmalarına verileceği endişesine karşı hiçbir teminat verilmemesi. Haftalardır, iktidar partisinin, “yap-işlet-devret modeli ile verilmesi”ne yapılan itirazlara kulaklarını tıkaması… Doğrusu, başta Silâhlı Kuvvetler ve yerli kamu- özel kurumlarının devre dışı bırakılıp, NATO’ya bağlı bakım ve ikmal kurumu Namsa’ya da vermeyip “yap-işlet-devret” modelinde ısrarının sebebi hâlâ anlaşılmış değil Gerçek şu ki AKP hükûmeti, “arazinin kullandırılması”nı aynı ihâlede birleştiren yasayı gözü kapalı çıkarmaya çalıştı. Siyasî iktidar, bu hususta Meclis’teki muhalefetin yanı sıra Meclis dışı muhalefetin uyarılarına da kulaklarını kapattı. Demokrat Parti sözcülerinin, mayınlı arazilerin temizlenerek, bu verimli toprakların tarıma ve ekonomiye kazandırılması gerektiği; ancak işin zamanında ve risksiz uluslar arası yeterliliğe sahip uzman kuruluşu Namsa’ya yaptırılması teklifini dinlemedi. DP Genel Başkan Yardımcısı Çağrı Erhan’ın “Mikro GAP” modeliyle bu verimli toprakların bölge halkına iş ve geçim imkânı sunulması projesini dikkate almadı.
ZİHİNLERİ KURCALAYAN SORULAR Görünen o ki hükûmet, “bedelle mayın temizletme” yerine “organik tarım” için yabancılara tahsisi tercih etti. Bu yüzden İsrail firmaları dünya basınının gündemine geldi. Daha “ihâle yasası” Meclis’ten geçmeden Fransız AFP ajansının 44-49 yıllığına bu toprakları kullanacak başlıca İsrail firmalarını sıralaması, ecnebilerin hevesini açığa çıkardı. Bu arada basına akseden haberlere göre Kilis’te dört yıl önce 1978’den beri bu konularda hizmet veren iki Alman firmasının üstelik mayın temizletme işinin altyapısını kurup, elemanları eğiterek yeterliliğe kavuşturacak yerli bir firmaya eğitim ve koordinasyonda yardımcı olup devretmesi teklifi kabul edilmemesi, düşündürücü. Diğer şirketlerin metrekaresine 10-15 dolar istemesine mukabil, iki dolara teklif veren Alman şirketleriyle görüşen ve Suriye sınırındaki arazilerin 49 yıllığına İsrailli veya yabancı bir başka firmaya verilmesini sakıncalı bulan dönemin valisi AKP hükûmetince derhal görevinden alınarak merkeze çekilmesi, ihâlenin yabancılara verilmesi hususundaki şüpheleri arttırmakta. (Yalçın Bayer, Hürriyet, 21.5.2009) Dahası siyasî iktidarın, bu “ihâle”nin kimlere verileceğini peşinen belirleyip bu “ihâle” için “yasa” çıkardığı kanaatini pekiştirmekte. Bundandır ki “ülkenin güvencesi olan sınır, yabancı ülkelere ve ecnebi şirketlere teslim edilir mi? Millete inad bu kadar ısrar neden?” soruları zihinleri kurcalamakta. Tam da bu safhada bir “Mayınların temizlenmesiyle ilgili şüphe ve tereddütlerin izâle edilmesi ve tatminkâr bilgi verilmesi gerekir” diyen Gül’ün Kırgızistan’da, “Hükûmet-milletvekilleri, millî çıkarları aleyhinde bir şeye ‘evet’ der mi? Unutmayın ki Türkiye büyük bir toprak kazanacak” cümlesi havada kalmakta… Türkiye’nin “ihâle”den önce içte ve dışta önceliklerini tesbite, demokratik bir irâdeye ve izzetli bir dış politikaya ihtiyacı var… 30.05.2009 E-Posta: [email protected] |