Cevher İLHAN |
|
AKP, “eski”nin “yeni versiyonu” |
İktidar partisinde “kimlik” arayışı hâlâ sürüyor. Siyasî mazisini inkâr edip “hiçbir partinin devamı olmadıkları”yla yola çıkan ve bir ara “danışman” önerisiyle “muhâfazakâr demokratlık” iddiasına sarılan, peşinden bizzat Başbakan’ın “sıfır kilometre parti” ikrarıyla bunu da terk eden AKP’nin “siyasî kimliği” hâlâ belirlenmiş değil. “Kimliksizlik” o denli ki her fırsatta siyasî geçmişi retten “merkez sağ”a yeltenmeye, İsrailli Dışişleri eski Müsteşarı Alon Liel’in, devleti milletle barıştırıp buluşturan değil, dini “resmî ideoloji”yle barıştıran “Kemalizmin versiyonu Erdoğanizm”e savruluyor. AKP yedi yıldır iktidarda; hâlâ siyasî geçmişinden gelen handikapla iktidarda kalma hesabına demokratik irâde zâfiyetle ABD eksenine ve hâricî desteğe tevessül ediliyor. Resmî ideolojinin baskısına, halka rağmen halkçı dayatmacılara karşı millet irâdesine dayanmak yerine demokrasi dışı mahfilleri “memnun etme” cenderesinden kurtulamıyor. Kanunsuz başörtüsü yasağında olduğu gibi hukukun üstünlüğü, hak ve hürriyetlere sahip çıkılması ve millet irâdesi yerine Anayasa Mahkemesi’nin anayasa ve yasalara aykırı olarak yasadışı yasağı “yasal” görme girdabına girilmesi gibi… Ya da “kapatma davası”nda mahkemeye, “İmam hatiplerin gereğinin AP ve DYP döneminde de savunulduğu”nun referans gösterilmesi misali…
YASAKLARI SAVUNMAKLA “DEMOKRAT” OLUNMAZ Bu haliyle AKP, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a bir dizi darbeye ve anti demokratik dayatmaya mâruz kalan “demokrat misyon”un değil, “RP Esas Hakkındaki Savunma”da yer alan siyasî zihniyetin makyajlanmasının ötesine geçmiyor. Din eğitim ve dinî özgürlüklerdeki çekingenlik ve tâvizkâr tutumu, doğrusu “demokrat misyon”a değil, “RP’nin savunması”na benziyor… “İmam hatip okullarının açılmasının Millî Eğitim Bakanlığının kararıyla gerçekleştiği, RP’li ve daha önceki yıllarda MSP’li hiçbir milletvekilinin Millî Eğitim Bakanlığı yapmadığı”nın nazara verildiği “Savunma”da imam hatip okulu açmanın “itham olduğu”nun ileri sürülmesi, bu açıdan ibret-i âlem. “İmam hatip okulu açmak suç sayılacaksa veya parti kapatma sebebi olacaksa RP’den önce bu okulları açan ve yayan diğer bütün partilerin kapatılması gerekir” savunması, AKP’nin siyasî kökünün din eğitimi ve öğretimindeki irâde zâfiyetini açığa çıkarıyor. (s.121-272) Yine AKP hükûmetinin, Kur’ân’ın âyetlerini ve Peygamberimizin hadislerini esas alarak depreme “İlâhî ikaz” tespitinde bulunan söz ve yazıların “suç” sayılıp yargılanmasını, yazar ve düşünürlerin ceza almasını AİHM’de “resmen” savunması, kırılmanın bir başka göstergesi. YÖK’ün hak kazandığı üniversiteden uzaklaştırdığı Leyla Şahin’in AİHM davasındaki “hükûmet savunması”nda yasakçıların başörtüsünü “laikliğe aykırı”, “siyasî simge” ve “gerginlik sebebi” çarpıtmasına katılması, binlerce öğrenciyi mağdur eden yasağı “yasal ve gerekli” görmesi bunun en açık misâli.
DİNÎ ÖZGÜRLÜKLERDEKİ ZÂFİYET Aslında Türkiye’de Müslüman çoğunluğun “dinî özgürlükler sorunu” olduğu, bizzat şimdiki Başbakan Yardımcısı Dışişleri eski Bakanı Babacan tarafından itiraf edilmişti. Evinde, komşu çocuklarına meccânen Kur’ân öğretenlerin “izinsiz eğitim kurumu” açmaktan hapis cezasına varan soruşturmaya uğramalarının AKP’nin hazırladığı yeni “ceza yasası”na konulması; camilerde ve Kur’ân kurslarında 28 Şubat’tan kalma çocukların Kur’ân öğrenimlerini engelleyen “yaş yasağı”nın devamı; YAŞ’ta subay ve astsubayların hâlen “disiplin suçu” perdesinde “irticaî karakter gösteriyor” diye yargısız, sorgusuz-sualsiz mesleklerinden ihraçları, AKP’nin “icraatları”ndan… Keza bir yandan meydanlarda “yasağın kaldırılması” vaadi verilirken diğer yandan iktidar partisine mensup belediyelerde başörtülü belediye meclisi üyelerinin yine “yasadışı yasak”la toplantılara alınmaması bir diğer örnek. Ve bütün bunlar siyasî iktidarın, 571 imam hatip okulunu, onlarca yüksek İslâm Enstitüsünü, İlâhiyat fakültesini, üçbinden fazla Kur’ân kursunu hizmete açan, okullarda din derslerini okutan, Diyanet’e 40 bin imam-hatip kadrosuyla başlattığı kadro tahsisini 70 bine çıkaran, inanç ve ifâde hürriyetini, dinî özgürlükleri temin eden DP-AP-DYP’nin değil, “imam hatip okulunu” açmayı “isnad” ve “itham” kabul eden MSP-RP siyasî çizgisinin devamı olduğunu tebârüz ettiriyor. Özetle AKP iktidarında, “mayınlı arazi”den uzak durmak, ateşteki kestaneleri hep başkalarına toplatmak, demokrasi ve özgürlükler adına hiçbir bedel ödememek ürkekliğiyle demokratik direnç ve irâde gösterilmiyor. Başörtüsü yasağını ve “İlâhî ikaz”a cezayı resmen savunmaya varan “değişim ve dönüşüm”, AKP’yi MSP-RP-FP’nin versiyonu ötesine götürmüyor. Kısacası, lâfla “demokratlık” olmuyor; yakıştırma ve yeltenmelerle “demokrat” olunmuyor… 20.05.2009 E-Posta: [email protected] |