Şükrü BULUT |
|
Tekrar güzeldir |
Zaman rüzgârı estikçe “doğruya” giden izleri seçmek zorlaşıyor. Türkiye’de 12 Eylül ve Avrupa’da 11 Eylül ihtilâllerinin efkâr-ı ammece anlaşılmaları güçleşiyor. Aktüel bilgilerin unutulması, şahitlerinin sahneden çekilmeleri ve belgelerinin solarak alt çekmecelere inmeleri, mahiyetleri insanlık için fevkalâde önemli olan bu iki müthiş hadisenin kamuoyuna doğru şekilde mal olmadan tarihe havale edilmesi, hamiyetli insanları fevkalâde endişelendiriyor. Türkiye’de 12 Eylül cinayetini medyadan öğrenmeye çalışanların ümitleri tükenmek üzere. Bilgi ve belge karartmalarını dezanformasyonlar izliyor. Asıl failler gizletildiği gibi bir kısmı da gafil dindarlarca kahraman ilân ediliyor. İşte böyle bir zeminde iş yine hakperest araştırmacılara ve tarihçilere kalıyor. 12 Eylül cinayeti aydınlanamadığından, onun neticesi olan postmodern 28 Şubat ihtilâlinin yasaklarını harfiyen uygulayan “dindar sivil kadrolar” tam anlamıyla demokrasinin engeli haline geldi. Millet mutlak istibdat ile mutlak rüşvetin labirentleri arasında demokrasi arıyor. Avrupalıların zalim kısmının yardımıyla devam etmekte olan postmodern darbelerin zamana yaydırılarak günlük hayatımızın karelerine aktarılmaya çalışıldığını da hatırlatmış olalım. Medeniyet, fazilet, hukukun üstünlüğü, dünya ve iç barış, insanî temel değerler ve din ve vicdan hürriyetlerinden uzaklaştırılan bir Türkiye’nin felçli rejiminin sıkıntıları zamanla herkesçe hissedilecekti. Bizi bu tekrara mecbur eden husus, Türkiye’nin suskunluğudur. Kemalizmin bu ülkeye getirdiği kötülüklerden, komünist-Kemalist ittifaklarından, masonların Kemalizmin hizmetinde Türk milletine ettiği ihanetlerden ve kahraman ordumuzun ihtilâllerle millete karşı faaliyetlere alet edilmesinden kimsecikler bahsetmiyor. İma edenler de “çarpılma!” korkusuyla, kenardan köşeden gazel okuyarak yürüyorlar. 12 Eylül ile 11 Eylül hadiseleri, sebep-sonuç biçiminde de karşımıza çıkar. Dünya barışı noktasında bu dehşetli hadisenin aynı atlas üzerinde izahında hayatî faydalar vardır. Küresel 11 Eylül’ü Türkiye’deki 12 Eylül hazırlamıştır diyenler haklı değil mi acaba? İslâm coğrafyasına modern baykuşların müdahale şartları, Türkiye’de hazırlanmıştır. Cuntanın emrindeki Türkiye’de uygulanan senaryoda neler yoktu ki... Irak savaşının çekirdeği olan “çekiç güç”... Türkiye’’nin kanını emen ve canlarını alan PKK örgütü... Örgütün barınması için enlem-boylam hikâyeleri... Orta Asya’ya yapılan Kemalist seferler ve ihtilâlcilerin Orta Asya ve Afganistan’a taşınması... Daha neler... Hatırlarsınız, 11 Eylül sabahı, ikiz kulelerin neocon’ların ofisiyle yıkılmalarının hemen ardından, meşhur kaos mimarı Kissenger’in açıklaması gelmişti: İlk hedefimiz Kandahar ve Bağdat… Ruhumuzu sıkan bu küresel cinayet programlarının Clinton öncesi ve sonrasının vuzuha kavuşturulması, dünya barışı noktasında çok önemlidir. Dehşetli dinsiz cereyanların kendi aralarında Troçkici ve Freudçu diye ayrılmış görünmelerine zinhar aldanmamak gerekiyor. Bir zamanlar bizdeki Marksist-Leninist- Maocu örgütleri hatırlayalım. Fark yalnızca küreselleşme boyutunda kalıyor. Küresel fitnenin izini sürerseniz, bazen aynı laboratuvarda hazırlandığına şahit olursunuz. Çarenin Bediüzzaman’da olduğunu birçok dindarımız duymuştur. Yalnız, yeniden okumak, hadiseleri nazarda tutarak Nurları, bilhassa lâhika mektuplarını yeniden mütalâa etmek gerekiyor. Bediüzzaman’ı okuma iddiasındaki insanların, belva-yı umumî seline kapılma veya medyanın oluşturduğu genel koylarda seyretme lüksleri elbette olamaz. Hatırlarsınız II. Bush’un Müslümanların üzerine bomba yağdırmak üzere bölgeye gelişini. İsa’nın (a.s.) nüzulüyle karıştıranlar olmuştu. Cengiz ve Hülagu’ya rahmet okuttururcasına, deccalist olduklarını teyid edercesine Afganistan ve Irak’ta zulmedenleri bırakıp, İsrailli çocukların Scud füzeleriyle korkutulmasını dert edinen Müslümanlarımız olmuştu. Sonra olan oldu. Bir milyonun çok üstünde masum vefat etti. Atlas ötesinden uçarak gelen deccalistler tam beş bin Iraklı üniversite hocasını toplayarak öldürdüler. Yine Bağdat’ı, Basra ve Küfe’yi kan revan içinde bıraktılar. Halbuki Nurları dikkatlice okuyanlar İsevî ruhanilerle birlikte açıklamada bulundular. Batıdan doğuya gelenlerin İsa ile ilgisi yok. Yalancı Mesih’in ordularıdır. Ye’cüc ve Me’cücdür. 18.05.2009 E-Posta: [email protected] |