Vehbi HORASANLI |
|
Ölüm gerçeği ve devekuşu hikâyesi |
evekuşu avcıyı görünce başını kuma gömermiş. Güya kendisini avcıdan kurtaracak. Aynen bunun gibi insanların bir kısmı kafasını kuma sokarak ölümün pençesinden kurtulacağını zannediyor. Televizyonda “Ayna” isimli çok güzel bir program var. Bir bölümünde Tayvan’ı anlatıyordu ve “Pes!” dedirtecek bir olaydan bahsediliyordu. Efendim, Çincede “4” rakamının okunuşu “sı” ile ifade ediliyor. Bu ifadenin vurgulu bir biçimde söylenmesi de “ölüm” anlamına geliyor. Bütün Çinli’ler “ölümü” akla getirmesin ve çağrıştırmasın diye “4” rakamını adeta yok etmişler. Asansöre biniyorsun, 1, 2, 3’ten sonra bir de bakıyorsun 5. kat. Yahu 4. kat yok mu? Yok. Çünkü ölümü akla getiriyor, uğursuz bir rakam. Hani, batıdaki “13” rakamı gibi. Otoparklarda sıra şöyle gidiyor; 91, 92, 93–1, 93–2, 95. Yani 94 yok. Hâl böyle olunca birçok apartmanda 4. katı göremiyorsunuz. Otellerde 4 nolu odaları hep turistler tutuyor. Çünkü bu odalar çok daha ucuz. Bir de “8” ve “9” rakamı var. Bunlar da zenginliği ve uzun ömrü çağrıştırıyor. 8 ve 9 rakamı olan telefonlar o kadar çok talep ediliyor ki bu rakamları çok olan telefon hatları açık arttırmayla satılıyor. Peki, ölüm denilen olay bu kadar korkunç mudur? Ki, bu kadar insan ölüm kelimesini bile akla getirmekten çekiniyor. “Yahu nerden açtın bu konuyu, söyleyecek başka bir söz bulamadın mı?” diye azar işittiğimiz bile oluyor ya, bunun gibi. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (asm) “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü sık sık zikrediniz” diye buyurmaktadır. Yine Kur’ân’da “İnneke meyyitün ve innehüm meyyitün” yani “Sen de öleceksin, onlar da ölecekler” meâlinde çok sayıda âyet vardır. O halde Kur’ân’a ve Peygamberimize (asm) itaat ederek ölüm hakikati üzerinde biraz duralım. Hastalıklar, hatta Azrail Meleği birer perdedir aslında, zira ölüm olayını bizzat Cenâb-ı Allah gerçekleştirir. Benim kardeşim iki yaşında iken çok yüksekten düştü ama ölmedi. Zira vadesi dolmamıştı ve yiyecek rızkı daha tükenmemişti. Bazen Köprü’den atlıyorlar, normalde parçalanması gerekirken bakıyorsun sağ çıkmışlar. Demek ki Allah ölümü onlar için henüz yaratmadı. Yaratıldığı an ise hiçbir insan ecelinden kaçamaz. Hindistan’a gitse bile… Aslında ölüm aynen hayat verilmesi gibi mahlûktur, yani yaratılmıştır. Bu şu demektir; ölüm olayı sıradan bir olay değildir. İnsan için çok büyük bir dönüm noktasıdır. İmtihan için dünyaya gönderilen insan, süresi dolunca gerçek âleme geçmektedir. Fakat bu geçiş sıradan ve kolaylıkla olmamaktadır. Gözünün önünden birçok perde kalkmakta, yaşadığı maddî âlemin dışına gerçek âleme bir dönüş yaşamaktadır. Gerçek âlemi, ölümün küçük kardeşi olan uykuda rüya görürken kısmen de olsa fark edebiliyoruz. Burada zaman ve mesafe kavramı bambaşka. Bir anda bir aylık işi yapabildiğiniz gibi çok uzun mesafeleri aşıp geçmeniz mümkündür. İşte az da olsa kapısını araladığımız rüya ile gerçek hayatımız olan “sonsuzluk âlemini” bir parça fark edebiliyoruz. Elbette aklımızın erişemediği, duygularımızın anlamaya yeterli olamadığı bu âlemi burada anlatamayacağım. Lâkin Kur’ân ve Kur’ân tefsirlerinden yararlanarak akla kapı açmak mümkündür. Evet, ölüm, Bediüzzaman’ın dediği gibi fani olan dünya âleminden bâkî olan ahiret yurduna geçmek için bir terhis tezkeresidir. Hani askerde iken görevimiz bitince verilen terhis emri var ya, onun gibi vazifeden bir paydos, asıl yurdumuza dönmek için bir bilettir. Dünya hayatı, Cenâb-ı Allah’ın varlık ve birliğini idrak etmek üzere çeşitli şekillerde perdelenmiştir. Eğer perdeler açılsa ve niyet ettiğimiz iyiliklerin gerçek âlemde nasıl meyveler verdiğini ve işlediğimiz günahların nasıl sonuçlar doğurduğunu görebilsek bambaşka bir insan olup çıkıveririz. Lâkin burası imtihan yeridir. Cennet ve Cehennemden canlı yayın yapmaya izin ve yetki yoktur. Bu izin ve yetki Allah’ın Peygamberlerine ve velî kullarına verdiği mu’cize ve kerâmet adını verdiğimiz hâller ile bazen olur. Bunlar dahi teklif sırrına aykırı olmamak şartı ile belli ölçüler içinde perdelenmiştir. Sözü uzatmadan hepimizin göreceği ölüm hakikatine geri dönelim. Evet, ölümü biraz dikkatli düşününce onun çok kötü bir şey olmadığını hepimiz anlarız. Şimdi şöyle farz edin; dedelerinizin dedesi o hastalıklı halleri ile bugün yanı başınızda olsa onun başkasına muhtaç hâli ne kadar üzücü olurdu. Hayat azap içinde azap olmaz mıydı? Fakat mevti veren Allah, onların bu perişan hallere düşmesine mani olmakta, rahmeti ile bizlere yardım elini uzatmaktadır. Çok ağır hastası olanlar bu örneği daha iyi anlayacaktır. Ölüm üzerinde ne kadar durulsa azdır. Buna mürekkep de yetmez, gazete kâğıdı da. O halde ölüm gerçeğinin toplum hayatına kazandırdığı bir-iki katkıdan bahsedip yazımıza nihayet verelim. Evet, ölümü düşünen ondan ibret alan bir insan başkasının malına göz koyar mı? Ölüm gerçeğini bilen bir insan başkasının ardından onu çekiştirip durur mu? İşte topluma güzel ahlâkı yerleştirmek isteyenlere ciddî bir nasihat. Ölümcül hastalıklara yakalanan insanlar başta olmak üzere yaşlılar çok daha aklı başında hareket edip topluma faydalı bir insan hâline gelirler. O halde Çinliler gibi devekuşuna benzemekten vazgeçip akıllı bir insan gibi ölümü konuşalım ve ondan ibret alalım, vesselâm… 20.05.2009 E-Posta: [email protected] |