Faruk ÇAKIR |
|
Kanlı terör bitmeli |
Bir çoğalıp bir azalan terör hadiseleri, toplumun sinirlerinin sürekli gerilmesine sebep oluyor. Perşembe günü meydana gelen ‘mayın patlaması’ neticesi yine askerlerimiz şehit oldu. Bu vesile ile bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dileyerek, kederli ailelerine ve yakınlarına sabırlar temenni ediyoruz. 7 askerin şehit olduğu son tuzağın zamanlaması da dikkat çekici. Cumhurbaşkanından başbakana, muhalefet liderlerinden sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin, bütün toplum kesimlerinin “Terör sona ersin, kalıcı çare bulunsun” diye konuştuğu, tartıştığı ve teklifler gündeme getirdiği bir zamanda sanki bütün bu çalışmalar berhava edilmek istendi. Öyle ya, mayınların patladığı, askerlerin şehit olduğu bir vasatta; akl-ı selim ile düşünmek, teröre kalıcı çare bulmak mümkün olabilir mi? Elbette kurulan bu tuzak ilk değil. Geçmiş yıllara bakıldığında da ne zaman ki terörün kökünün kazınması noktasında olumlu adımlar atılmak istenmiş; mutlak surette benzer kanlı saldırılar olmuştur. Bu bakımdan son saldırıyı ‘sıradan bir saldırı’ olarak görmemek gerekir. Bütün bu ihtimallere ve ‘tuzak’lara rağmen, yine de akan kanın durdurulması için gerekli olan adımların atılmasından başka çare yoktur. Terörün ve teröristlerin ‘tahrik ve tuzak’larına kapılmadan, makul ve kalıcı bir çare bulunmalıdır. Çünkü problemin çözümü ertelendiği ve ötelendiği ölçüde, olan yine vatan evlâtlarına ve analara oluyor. Ancak çare ararken geçirdiğimiz ‘sakin gün’leri iyi ve doğru olarak değerlendiremiyor muyuz? Son günlerdeki tartışmalar esnasında kanlı provokasyonların olabileceği zaten ifade ediliyordu. Dolayısı ile hiç kimse bu ‘tuzak’ karşısında şok olmadı. Maalesef böyle tuzak ve saldırıların olma ihtimali her zaman vardır. Tabiî ki mayınların patladığı bölgede hadisenin tam olarak nasıl cereyan ettiğini bilmek mümkün olmuyor. Bir sıkıntı da bu noktada yaşanıyor. Büyük şehirlerde meydana gelen ‘terör hadiseleri’nin nasıl cereyan ettiği biraz daha ayrıntılarıyla bilinebildiği için daha isabetli değerlendirmeler yapılabiliyor. Geçmişte İstanbul’da yaşanan ve 11 Eylül hadiseleri gibi ‘profesyonelce’ işlendiği ifade edilen İngiliz konsolosluğu ve sinagog saldırıları buna örnek olabilir. Uzmanlar, hadise mahallini ve saldırının işleniş şeklini ayrıntılarıyla değerlendirme imkânına sahip oluyor ve dolayısı ile ona göre yeni tedbirler alınabiliyor. Güneydoğu’da kurulan ‘tuzak’ları ise ‘uzman’ların ayrıntılı olarak bilme imkânı olmuyor. Resmî açıklamalardan yola çıkılarak yapılan değerlendirmeler de haliyle sınırlı bir değerlendirme olarak kalıyor. Bu konuların da daha teferruâtlı olarak incelenmesi ve araştırılması, kurulması muhtemel yeni ‘tuzak’ların engellenemesinde faydalı olabilir. Hiç bir bahane ve mazeretin arkasına sığınmadan, bunca yıldır ocak söndürmeye devam eden terörü durdurmak gerekir. Bunun için daha tecrübeli ve profesyonel askerlerden oluşan bir ekibin kurulması gerekiyorsa, o da yapılmalıdır. Temennimiz ve duâmız, ocakları söndüren bu kanlı terörün bir an önce sona ermesidir. “Ateş düştüğü yeri yakar” tesbitini de hatırda tutarak; “Allah, hiç kimseye böyle acı göstermesin” diyoruz. 30.05.2009 E-Posta: [email protected] |