Faruk ÇAKIR |
|
“Zor”u da biz uygularız! |
Türkiye değişiyor, ama yıllardan beri devam eden bir yanlışı değiştirmek Türkiye’yi ‘idare edenler’in aklına gelmiyor: ‘Kamusal alan’ diye tâbir edilen yerlerde, üniversiteler ve başka pek çok yerde başörtülü olarak bulunmak yasak! Yürürlükteki kanunlara dayanmayan bu yasak, hayalî korkulara, vehimlere ve ön kabullere dayanılarak devam ettiriliyor. “Yürürlükteki kanunlara dayanmıyor” tesbiti, “kanunlara dayanmış olsa kabul” şeklinde anlaşılmasın. Öyle bir kanun olmuş olsa, o kanun yanlış olurdu. Çünkü hür dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yok ve olması da kabul edilmiyor. “Yasakçı”ların; başörtüsüne karşı uygulanan yasağı makul şekilde savunmak mümkün olmadığı için, akla ve hayale gelmedik bahanelere sarıldıkları görülüyor. Çok sık tekrarlanan ‘bahane’lerden biri, başlarını örten öğrencilerin bunu kendi istekleriyle değil de, anne ve babalarının baskısı, ya da ‘para/burs karşılığı olarak’ örttükleri iddiâ edilir. Bunlara karşı verilmesi gereken asıl cevap ‘susmak’tır, ama bu cevaptan anlamayanlara şu soru her zaman sorulmalı ve sorulmuştur: “Madem öğrencilerin burs ve para alarak başlarını örttüklerini iddia ediyorsunuz, o halde siz de aynı öğrencilere başlarını açtırmak için biraz daha fazla para ve burs verin, olsun bitsin!” “Çağdaş yaşamcı”ların her halde bu iş için ayırabilecekleri bir miktar parası vardır. Öyle ya, kız öğrencileri okutmak iddiâsıyla yola çıkanların bu iş için para ayıramamasını düşünmek mümkün değil. İddia ettikleri gibi “para alarak başını örten” öğrenciler olsa, bunları tesbit etmek ve ortaya çıkarmak mümkün olmaz mıydı? Bu güne kadar böyle bir şey yapılmadığına göre, demek ki bu iddia ‘yalan’ bile değil, olsa olsa kuru bir ‘iftira’ olabilir! Daha dün, bir TV programına katılan ‘sosyolog, prof’ bu iddiayı farklı bir şekilde dillendirdi. CNNTurk’de konuşan Emre Kongar, 12 Eylül döneminde, ‘sakal’ının kesilmesiyle ilgili YÖK talebine karşı çıkışını anlatırken sorulan; “Peki, başörtüsü de böyle değerlendirilemez mi?” şeklindeki soruya, “Kızlar açısından öyle, ama onlar kendi istekleriyle başlarını örtmüyor ki! Erkeklerin ve siyasetçilerin zoruyla, baskısıyla bunu yapıyorlar. O halde başörtüsüne müsamaha ile bakılmamalı” anlamına gelecek görüşler beyan etti. Hem sosyolog, hem de profesör olan bir ismin hakikate bu kadar ters görüşler beyan etmesi nasıl yorumlanabilir? Yüzde yüz yanlış olan bu iddia bir an için ‘doğru’ kabul edilse bile; ‘zorla kapatanlar’a karşı, ‘zorla baş açtırmak’ savunulabilir mi? Bir ‘zor’un diğer ‘zor’dan farkı ne? Tek parti devrindeki “Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz” anlayışıyla; “Hayır, ‘zor’ uygulanacaksa onu da biz uygularız” demek mi istiyorlar? Türkiye ve dünya gerçekleri, sürüp giden başörtüsü yasağının devam edemeyeceğini gösteriyor. Olur olmaz iddiâlarla başlarını örten hanımları küstürmeye, öğrencileri incitmeye, rencide etmeye ve aşağılamaya hiç kimsenin hakkı yoktur ve olmamalıdır. Türkiye’yi ‘idare edenler’ ile milletin barışması ve kaynaşması için bu yasağın bir an önce sona ermesi gerekiyor. Yasakla geçen her gün, Türkiye için kaybedilmiş bir gündür vesselâm. 29.05.2009 E-Posta: [email protected] |