Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Yine mi oyalamaca? |
Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davudoğlu Meclis tatile girinceye kadar AB süreci bağlamında yapılması gereken en önemli işi İnsan Hakları Kurumuyla ilgili yasanın Meclisten çıkarılması olarak gösterirken, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek aynı “acele”yi “yargı reformu” tasarısı için ortaya koydu. Buna karşılık iki bakan da, yakın zamanlarda birkaç gün telâffuz edildikten sonra arkası getirilmeyen anayasa paketinden hiç söz etmediler. Yürürlükteki ihtilâl anayasasını tamamen çöpe atıp AB kriterlerine uygun yeni, çağdaş, sivil ve demokratik bir anayasa yapmadan hiçbir şekilde yol alınamayacağı gerçeği her geçen gün daha iyi anlaşılır ve daha vurgulu ifadelerle seslendirilirken iktidar partisi buna yanaşmayıp, sadece kendisini kurtaracak ve yanına garnitür cinsinden birkaç madde daha ekleyeceği bir mini paket hazırlığı içerisinde olduğunun işaretlerini vermişti. Hattâ 29 Mart yerel seçiminden hemen sonra bu paketi gündeme getirerek sonuçlandıracaktı. Aradan iki ay geçti, hâlâ bir hareket yok. Bakanlar Kurulunun bu haftaki toplantısından da bu yönde bir karar ve açıklama çıkmadı. Hükümet, mini paketten de mi vazgeçti? Hep birlikte takip ettiğimiz gibi, böyle bir paketin gündeme getirilmesi için Cumhurbaşkanı Gül devreye girerek muhalefet liderleriyle görüştü. Ama bu görüşmelerden bir netice çıkmadı. Evvelce benzer bir girişimde bulunup aynı durumla karşılaşmış olan Meclis Başkanı Köksal Toptan ise, bu defa ortadan beyanlarla işi geçiştirdi. Yani, anayasa meselesi yine çıkmazda. Peki, Çiçek’in açıkladığı “yargı reformu” ne? Bu isim altında telâffuz edilen paketteki bazı hususların, daha önce konuşulup galiba vazgeçilen mini anayasa paketinde de yer aldığı söyleniyordu. Son açıklamadan anlaşılan o ki, söz konusu pakette Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak düşünülen düzenlemeler da rafa kalkmış durumda. Buna karşılık, “yargı reformu” paketinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun teşkil tarzı ve işleyişiyle ilgili yeni düzenlemelere yer verildiği, Kurul üyelerinin bir kısmının Meclis tarafından seçilmesinin de bunlar arasında bulunduğu söyleniyor. Ama mevcut ortamda bunun da gerçekleşmesi pek mümkün ve muhtemel gibi görünmüyor. Özellikle 28 Şubat sürecinde çok tartışmalı tavır, karar ve tasarruflara imza atarak, yargının siyasallaştığı eleştirilerine haklı gerekçeler kazandıran HSYK ile ilgili olarak, mevcut iktidarın imzasını taşıyan bir reform girişiminin başarı şansı var mı? Şu konjonktürde AYM’ye dokundurmayan statü, HSYK’yı sahipsiz ve hâmîsiz bırakır mı? Dolayısıyla, başlangıçta iddialı sunumlarla gündeme getirilir gibi olup da, sonra yine askıya alınan mini anayasa paketinden bazı maddelerin cımbızlanıp bir kez daha abartılı ifadelerle takdimine çalışıldığını söylemek herhalde yanlış olmaz. Bu defaki pakete verilen isim “yargı reformu.” Ama bu adı taşıyan bir pakette evvelâ Anayasa Mahkemesiyle ilgili düzenlemelerin olması gerekmez mi? 2003’te devrin AYM Başkanının açıkladığı öneri paketinde de yer alan, mahkemenin görev ve yetki alanını yeniden tanzim eden, hattâ üyelerin bir kısmının Meclis tarafından seçilmesini öngören maddeler de yer almalı değil mi? Ama sızan haberler, Çiçek’in bahsettiği pakette sadece HSYK ile ilgili hususların yer aldığı yönünde. Ve onların da gerçekleşme şansı sıfır. Bakan Çiçek, Haziran’ın sonuna kadar sonuçlandırmayı düşündükleri değişiklikleri yüksek yargı organlarıyla istişare edeceklerini söylüyor. Onların tavrı ise baştan belli: “Hayır” diyecekler. O zaman dönüp dolaşıyor ve yine aynı noktaya geliyoruz. Hükümet bir defa daha “Dostlar alış verişte görsün” politikasıyla hem AB’yi, hem de iç kamuoyunu oyalayıp, kendisine göre zaman kazanmaya çalışıyor. Ama gerçekte hem kendisi kaybediyor, hem de Türkiye'ye kaybettiriyor. Bu oyalamaca daha ne zamana kadar sürecek ve Türkiye gerçek bir ilerlemeyi nasıl başaracak? 29.05.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (26.05.2009) - Davudoğlu ve AB (24.05.2009) - Cenaze buluşmaları (23.05.2009) - Aydınlar ve din (21.05.2009) - Siyasette tekfir... (20.05.2009) - DP, CHP değildir |