Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
DP için çıkış yolu |
DP’nin, geçmişine ve çizgisine yakışır bir olgunlukla tamamladığı olağanüstü kongreden çıkan sonuç çok iyi okunmalı. Bilhassa partinin yeni yöneticileri tarafından. Ancak üçüncü turda ve salt çoğunluğun dahi altında bir oy sayısıyla başkan seçilen Cindoruk, Soylu’nun bilhassa 28 Şubat ve 27 Nisan bağlamında dile getirdiği özeleştirileri dikkate almalı. Ve yeni dönemdeki parti politikaları tayin edilirken, kongrede Soylu’ya verilen destekte ifadesini bulan potansiyeli dışlamamaya ve hassasiyetlerini gözetmeye özel bir itina gösterilmeli. “Evvelâ parti içinde barışı sağlayacağız” diyen Cindoruk’la, “Sonuna kadar DP’liyiz. Kırat sırat-ı müstakimi bulacak” diye konuşan Soylu’nun mesajları müşterek bir sağduyunun yansımaları. Gereğine uygun davranılırsa parti de, Türkiye de kazanır. Ve AKP-CHP-MHP-DTP eksenine sıkışan siyaset, ihtiyacı olan alternatife kavuşur. Evvelce başlatılıp yarım kalan ve yeni dönemin de ilk işlerinden biri olarak telâffuz edilen “ANAP’la birleşme”den önce yapılması gereken şey, DP’nin kendi içinde bütünlüğünü korunması. Cindoruk’a arka çıkan emektar kadroları Soylu’ya destek veren genç kuşaklarla kaynaştıracak politikalar izlenmeli ki, yeni bir sinerji üretilsin. (Yeni GİK listesi buna müsait mi; göreceğiz.) Cindoruk’un başkanlığının, kendisi tarafından yeni bir “emanetçilik” görevi olarak üstlenildiği, başından beri herkesçe söylenegelen bir husus. 12 Eylül’den sonra Demirel’in yasaklı olduğu dönemde DYP’nin başkanı olmuş ve yasaklar kalkar kalkmaz emaneti sahibine teslim etmişti. Şimdi aynı görevi, yeni ve genç bir isme yer açarak devretmek üzere bir defa daha omuzladı. Altı-yedi ay, en fazla bir yıllık sürecin sonunda, Kırat’ın yeni süvarisinin belli olacağı beklentisi var. Bu ismin kapalı kapılar ardında, veliaht tayin eder gibi atama yoluyla belirlenmesi demokrat misyonun felsefe ve çizgisine ters olduğuna göre, bu görevi en iyi kendisinin yapabileceğine inanan herkesin katılımına açık, eşit ve âdil bir yarış zemininin hazırlanması gerekiyor. Cindoruk ve ekibini bekleyen en önemli görevlerden biri bu. Sağlıklı bir geçişi sağlamak. Bir diğeri, AKP bağlantılı adreslerden pompalanan darbecilik ve Ergenekon suçlamalarını boşa çıkarıp püskürtecek cesur ve tutarlı demokratik açılımlar ortaya koymak. Ve bu noktada özellikle 28 Şubat tahribatının izalesi için samimî, inandırıcı ve yapıcı bir gayret içerisine girmek. Kongre konuşmasında “Gerçek bir din özgürlüğü mü istiyorsun? Gel, bizimle ol, çözüm formüllerini buluruz” diyen Cindoruk, bu çağrısını, 1950’de iktidar olur olmaz ilk iş olarak ezanı hürriyetine kavuşturan, dinî hayat üzerindeki baskıları kaldıran, imam hatipleri ve Yüksek İslâm enstitülerini açan... demokrat misyonun temel çizgisine uygun açılımlarla takviye edebilecek ve kırgın kitlelerin gönlünü kazanabilecek mi? Aslında Cindoruk, son dönemde onunla ilgili olarak çizilmek istenen imajın tersine, bu konularda çok orijinal yaklaşımları olan bir siyasetçi. Nitekim yirmi yıl önce kendisiyle yapıp Köprü’nün Ağustos-1989 sayısında yayınladığımız mülâkatındaki şu sözler bunun ilginç örnekleri: * Yapılacak iş, devleti İslâmın genel prensipleri doğrultusunda Müslümanın inanç, ibadet, başını örtme gibi Kur’ân-ı Kerimin buyruklarını yerine getirme haklarına saygılı hale getirmektir. * (Başörtüsü için) Anayasa Mahkemesinin, Danıştay’ın verdiği kararlarla, devlet inanca ve ibadete müdahale etmiştir. Bu müdahaleyi kaldırmak yine devletin görevidir. Devletin başörtüsüne karışması kadar abes birşey görmedim. * Ayasofya’da, İslâmiyetin, Osmanlıların ve Türklerin İstanbul üzerindeki hakkını tescil etmek bakımından, en az 300-500 kişinin namaz kılacağı bir yer ayırmak bizim hakkımızdır, devlet hakkıdır, tarihten gelen bir hakkımızdır... * 5816 sayılı kanun demokrasiye yakışmaz. DP için çıkış yolu, bu çizgiye dönülmesinde. 19.05.2009 E-Posta: [email protected] |