Süleyman KÖSMENE |
|
Kısa cevaplar |
Hasan Bey: “Tevbe-i nasûh ne demektir? Nasıl yapılır? Şartları nelerdir?”
Tevbe-i nasûh, Kur’ân’a ait bir kavramdır. Ciddî, halis ve safi olarak, hulûs-u kalp ile sırf günahların bağışlanmasını dileyerek sırf Allah rızası için yapılan tevbe demektir. Nasuh, “nush ve nasihat” kökünden mübalâğa siygasındadır. Günahı günah olduğu için terk etmek, haramdan haram olduğu için yüz çevirmek, sırf Allah korkusuyla günahtan ve haramdan pişmanlık duymak, bir daha günahlara dönmemek üzere günahların şerrinden Allah’a sığınmak ve tevbe etmek demektir. Günah olan şeyi başka bir gaye için bırakmak ve başka bir nedenle pişman olmak tevbe-i nasûh olmaz. Meselâ içkiyi sağlığa zararlı olduğu için veya doktor yasakladığı için terk etmek veya bundan dolayı içtiğine pişman olmak tevbe-i nasûh olmaz. Günah olan bir şeyi menfaatli olsa dahi, Allah haram kıldı diye terk etmek ise tevbe-i nasûh sayılır. Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Allah’a tevbe-i nasûh ile (tam bir ihlâs ile) tevbe edin. Umulur ki, Rabb’iniz günahlarınızı bağışlar ve sizi altından ırmaklar akan Cennetlere koyar. O gün Allah’ın peygamberi ve beraberindeki mü’minleri utandırmayacağı gündür. O gün onların nuru önlerinden ve sağlarından koşarak Cennete yol gösterirken, onlar da: ‘Ey Rabb’imiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla! Muhakkak Senin her şeye gücün yeter!’ derler.”1 Muâz bin Cebel (ra): “Ya Resûlallah! Tevbe-i Nasuh nedir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (asm): “Kul, yapmış olduğu günahtan öyle nedâmet eder ve Allah’a öyle özür diler ki, sağılan süt memeye dönmediği gibi, bir daha günaha dönmez!”2 Hazret-i Ali (ra) bir gün birisinin “Allahümme innî estağfiruke ve etûbü ileyke” (Allah’ım Senden bağışlanmak isterim ve Sana tövbe ederim) dediğini işitmişti. Dedi ki: “Dil çabukluğu ile söyleyip, kalpten tevbe etmemek yalancılar tövbesidir!” Adam: “O halde tövbe nedir?” dedi. Hazret-i Ali: “Tövbede altı şey toplanmalıdır: 1-Geçmiş günahlara pişmanlık, 2-Farzları yapmak, 3-Kötülükleri terk etmek, 4-Düşmanlarla ve hasımlarla helâlleşmek, 5-Bir daha günaha dönmemeye azmetmek. 6-Nefsi günahlarda büyüttüğün gibi onu Allah’a itaatte eritmek ve ona günahların zevkini tattırdığın gibi, Allah’a itaatin zorluğunu ve acısını tattırmak” dedi. Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Kul tövbe ettiğinde Allah onun günahlarını hafaza meleklerine unutturur. Aynı şekilde onun organlarına unutturur. İşlediği yerdeki izlerini de yok eder. Tâ ki, Allah’ın huzuruna vardığında günah işlediğine dâir aleyhinde şahitlik edecek bir şey bulunmasın!”3 *** Hilmi Bey: “1-Namaz sonrasında ‘Estağfirullah ellezî lâ ilâhe illâ hû’ demek bid’at mıdır? 2-Gündüz cemaatle kılınan namazlarda neden gizli okunuyor? Gece cemaatle kılınan namazlarda neden açıktan okunuyor?” 1. a) Namaz sonrasında duâ etmek bid’ât olmadığı gibi, sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm) namazda tahıyyattan ve selâmdan sonra hangi duânın okunacağını soranlara: “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim” deyin ve daha sonra da isteyen istediği duâyı seçip yapsın!”4 buyurmuştur. 1. b) Namazın ardındaki duayı tövbe ve istiğfara tahsis etmek hayır ve fazilet açısından şüphesiz daha güzeldir. ‘Estağfirullah ellezî lâ ilâhe illâ hû’ cümlesi bir tevbe ve istiğfar cümlesidir. Her yerde, her zaman, tevbe ve istiğfar için okunabileceği gibi, namazın, bilhassa farz namazın ardından da okunabilir. Şüphesiz böyle duaları açıktan okumaya gerek yoktur. Herkes ihtiyacı olan duayı içinden okuyabilir. Peygamber Efendimiz (asm): “Kim şu istiğfarı yaparsa günahları bağışlanır: ‘Estağfirullah ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh.’ (Hayy ve Kayyum olan ve kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tan mağfiret dilerim ve O’na tevbe ederim.)”5 Yine Peygamber Efendimiz (asm) “Kim istiğfara devam ederse, Allah o kimse için her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir sevinç yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır”6 buyurmuştur. 2-Gündüz cemaatle kılınan namazlarda kıraati gizli yapmak, gece cemaatle kılınan namazlarda ise kıraati sesli yapmak vaciptir. Bu vücubun illeti de, hikmeti de emirdir. Buna başka bir neden ve hikmet aranmaz. İbadeti ve ibadet şekillerini olduğu gibi kabul etmeliyiz.
Dipnotlar: 1- Tahrîm Sûresi: 8 2- Elmalı, H. Dini Kur’ân Dili, 7/5127 3- Câmiü’s-Sağir, 1/168 4- Nesâî, Sehv, 56 5- Riyâzu’s-Sâlihîn, 1871 6- Riyâzu’s-Sâlihîn, 1870 19.05.2009 E-Posta: [email protected] |