Süleyman KÖSMENE |
|
Adalet, merhamet ve sabır üzerine |
İstanbul/Fatih’ten Hakan Hazar: “28.Lem’a 3.nüktede anlatılan akilü-l lahm (et yiyici) hayvanların helâl rızkları vefat etmiş hayvanların etleridir. Hayatta olan hayvanların etleri onlara haramdır. Eğer yeseler ceza görürler. ‘’Yani boynuzsuz olan hayvanın kısası boynuzludan alınır.” diye hadis-i şerif ifade ediyor. Biz biliyoruz ki hayvanlar sevk-i İlâhî olunuyorlar. Onlara göre haram-helâl hangi ölçüye göre belirlenir? Cüz-i irade sadece insanlarda bulunduğuna göre onlar neye göre hesaba çekilecek?”
Hayvanlara göre haram helâl ölçülerini kâinat kitabı, yani Allah’ın kâinata koyduğu kanunlar belirliyor. Allah hayvanları şefkat ve merhamet hisleriyle birlikte yaratmıştır. Bir hayvan ne kadar da yırtıcı olsa, ruhuna konulmuş merhamet hissiyle canlı hayvanlara zarar vermemekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü ona Allah’ın Rahman ve Rahîm isimleri fıtrî olarak yüklemiştir. Et yiyici hayvanlar bu bakımdan ölmüş hayvanları sevk-i İlâhî ile derhal hissederler, bulup yerler; fakat ölmemiş hayvanlara saldırmazlar. Yüreklerindeki merhamet hissi buna engel olur. Eğer yırtıcı hayvanlar ölmemiş hayvanlara arsızca, merhametsizce, aç gözlü biçimde saldırıp öldürüp yerlerse, fıtratlarına konulmuş rahmet ve şefkat kanunlarına muhalif hareket etmiş olurlar ve rahmet ve şefkat kanunları hükümlerine göre ceza alırlar. Yani “Merhamet etmeyene merhamet edilmez”1 hükmü gereği bir avcının silâhına merhametsizce hedef olurlar. (Avcı, eğer haksız ve gerekçesiz biçimde öldürmüşse, o da bunun hesabını dünyada veya mahşerde verir. O da ayrıdır.) Hayvanların cüz’î iradeleri insanlar kadar gelişmiş olmasa da, vardır. İçlerindeki sevk-i İlâhîye kanaat etmeyip, aç gözlülük, hırsla ve merhametsizce hareket ederlerse, ceza görmeyi hak ederler. *** Şeniz Hanım: “Kişinin başında musîbet yokken, zikir halinde tesbih olarak “Ya Sabur!” çekmek musîbeti celbediyor deniliyor. Musîbeti celb edeceği doğru mudur?” Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden birisi Sabûr’dur. “Yâ Sabûr” çekmekle musîbet celb edilmiş olmaz. Sabredecek o kadar belâ ve fitne var ki başımızda, her an Cenâb-ı Allah’ın inayetine sığınmaya elbet muhtacız. “Ya Sabur!” çekerek görünür görünmez belâ ve musîbetlere karşı sabır içinde olmayı dilemek ancak teşvik edilir. Söz gelişi, günahlardan uzak durmak sabır ister. İbadet ve taatlere devam ve salih amellerde muvaffakiyet sabır ister. Hayırlı işlerde başarılı olmak sabır ister. Allah’ın rızasını talep etmek ve nail olmak sabır ister. Dünyâ nîmetlerini elinin tersiyle itmek sabır ister. Âhireti ve ebedî saadeti kazanmak sabır ister. Çoğu zaman dünya saadetine bile ulaşmak sabır ister. Helâlinden kazanmak, kanaat etmek, tasadduk etmek, azla yetinmesini bilmek, verilene şükretmek, başkalarını da düşünmek...vs. bütün imtihanlar hep sabır ister. Bedîüzzaman Hazretleri sabrı üç sınıfta incelemektedir: 1- Günahlardan kendini çekip sabretmek. 2- Musîbetlere karşı sabretmek. 3- İbadet üzerinde sabretmektir.2 Demek her halimizle Cenâb-ı Hak’tan sabır istemek, sabırlı olmak ve Allah’ın Sabur isminden istimdat etmek durumundayız. Çünkü bütün bu kavuşmayı umduğumuz nimetlerin zıtları bizim için tam mânâsıyla belâdır, hakikî musîbettir, gerçek perîşâniyettir. Meselâ, ibadette sabır içinde olmamak tam bir felâkettir. Allah’ın rızasını aramamak gerçek musîbettir. Dünyaya aldanmak belânın tâ kendisidir. Günahların ağına düşmek gerçek afetten başka bir şey değildir. Haram yemek perişanlığın en vahimlerindendir. Şu halde Cenâb-ı Allah’a Sabur ismini zikrederek sığınmak isteyen birisi, hiç de dünyevî musîbet ve afetleri celb etmiş olmaz. Başında zaten var olan nefis ve şeytanın türlü fitnelerine ve içinde bulunduğu imtihan dünyasının çeşitli cilvelerine karşı Allah’tan istimdat etmiş olur.
Dipnotlar:
1. Buhârî, Edeb 18, Müslim, Fedâil 65, (2318); Tirmizî, Birr 12, (1912); Ebû Dâvud, Edeb 156, (5218). 2. Mektûbât, s. 271. 11.05.2009 E-Posta: [email protected] |