Şaban DÖĞEN |
|
Büyük dâvâlar büyük omuzlarda yükselir |
21 yaşındaki günümüz delikanlısının İstanbul’u fethetme gibi bir olayı gerçekleştirmesini hayal bile etmek mümkün değil. O nasıl eğitim, nasıl ideal, nasıl bir hedef idi ki Fatih o yaşta İstanbul’u fethetmeyi gerçekleştirmiş, Hz. Peygamberin (a.s.m.) “ne güzel komutan” müjdesine müyesser olmuştu? Onun daha çocuk yaştayken İstanbul’un fethiyle ilgili hadis-i şerifi öğrendiği zaman, “Keşke o ben olsam!” niyet, duygu ve temennisiyle yaşadığını ve kendini ona göre hazırladığını biliyoruz. Bir gece vakti teheccüde kalktığında şehzade Mehmed’in odasının ışığının yandığını gören hocası Molla Gürani, “Acaba hasta mıdır? Bir durum mu var?” diye kapısını çaldığında Şehzade açmış, yatağının bozulmadığını, masada bir kısım yazı ve çiziler bulunduğunu gördüğünde sormuş: “Hayrola evlâdım! Bir durum mu var? Niçin uyumadın?” “Müzakere ediyordum, efendim.” “Hangi dersi müzakere ediyordun?” dediğinde ise cevap alamamış. Masadaki yazı ve çiziler dikkatini çekmiş ve “Görebilir miyim, kâğıtları?” demişti. Şehzade kâğıtları uzatınca bir kısım notlar, haritamsı askerî plan ve projeler görmüş, “Nedir bunlar?” diye sorunca da, Şehzade uykusuz kalışının sebebini şöyle açıklamıştı: “Efendim, Konstantiniyye [İstanbul] Sahabe-i Güzin Efendilerimizden bu yana defalarca kuşatıldığı halde fethedilemeyişinin sırrını hep düşünüp durmuşumdur. Beni bu gece de uykusuz bırakan odur.” Buna son derece memnun kalan hocası Molla Güranî İstanbul’un fethiyle ilgili müjdeyi hatırlatarak o fethin kumandanı olması temennisinde bulunduktan sonra, onu fetheden kumandanın âlim, âlim olduğu kadar da adil ve dirayetli bir kumandan olacağını hatırlatmış, gerekli ilimleri öğrendikten ve hazır hâle geldikten sonra bu idealin ancak gerçekleşebileceğini belirtmiş ve ona duâda bulunmuştu. Şehzade Mehmed de hocasının bu öğütlerini ruhunda mukaddes bir bayrak gibi dalgalandırmış, bütün himmet ve hedefini onda yoğunlaştırmıştı. O çocukken de büyüktü, büyük ruhluydu. Daha 12 yaşındayken liyakati sebebiyle babası onu tahta oturttuğunda, onun çocukluğunu fırsat bilen ve Varna’ya kadar gelen düşmanlara karşı babasını tahta oturması için çağırmış, gelemeyeceğini öğrenince de babasına şu emri göndermişti: “Eğer siz padişahsanız kâfirlerin hücumunu önlemek için gelip tahta oturmalısınız. Eğer ben padişahsam emrediyorum yine gelip tahta oturmalısınız. Padişaha itaat şarttır.” İstanbul’un fethinde şüphesiz büyük gayretler olduğu kadar müthiş bir zekâ ve deha da vardı. Onun için fetih sırasında 58 yaşında bulunan büyük Yunan tarihçisi Georgius Fatih’i Kirus’tan dan, Büyük İs- kender’den, Sezar’dan da büyük görür, hatta “Gelmiş geçmiş bütün hükümdarlardan da üstündür” der. O dönemlerde yaşayan Bizanslı yazar Kritaulus ise onun cihanı içine alacak bir zekâya, eski ve yeni bütün ilimlere sahip olduğunu belirtir, “Bir insan ki, gemileri karada yürütebiliyorsa o bütün dünyaya hakim olabilir” diyordu. Evet, Fatih yüksek bir idealin sahibiydi. O ideale göre kendini yetiştirmiş, ona göre yaşamış, kısacık ömrüne İstanbul’un fethi dahil onca başarıları sığdırmıştı. 29.05.2009 E-Posta: [email protected] |