Şaban DÖĞEN |
|
Tahkikî iman kalbe girince |
Dünya ve ahiret mutluluğunun temel taşı imandır. İmandaki küçük bir şüphe veya inkâr bazan imanın sarsılmasına, hatta yok olmasına sebep olur. İmanın yok olması ise herşeyin bitmesi demektir. Onun için bir binanın temeli, bir ağacın kökü hükmündeki imanı korumak, kuvvetlendirmek, daha sökülemeyecek şekilde tahkikî iman hâline getirmek insanın en birinci meselesi olmalıdır. Tahkikî imanın insana kazandırdığı sayısız faydalar vardır. Bunlardan biri herkesin korkup titrediği ölümü dehşetli olmaktan çıkarıp sevimli hâle getirmesidir. Meyve Risalesi’nde anlatıldığı gibi, meselâ, senin son derece sevdiğin birtek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve ümitsizce acı ebedî ayrılığını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geliyor, tiryak gibi bir macun içiriyor. O sevimli ve güzel evlâdın gözünü açıyor, ölümden kurtuluyor. Ne kadar sevinç ve ferah verir, anlarsın. İşte, o çocuk gibi sevdiğin ve ciddî alâkadar olduğun milyonlarca sevdiğin insan, o mazi mezaristanında, senin nazarında çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-i iman, Hakîm-i Lokman gibi, o büyük idamhâne tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık veriyor. Onunla baştan başa bütün ölüler diriliyorlar. Ve “Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz” diye lisan-ı hal ile dediklerinden aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları iman bu dünyada dahi vermesiyle ispat eder ki, iman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer bir cisim giyse, bir özel bir Cennet ondan çıkar, o çekirdeğin tûbâ ağacı olur.”1 Tahkikî iman her türlü kötülüğün, ahlâksızlığın, huzursuzluğun kaynağı olan küfre, inkâra, dinsizliğe karşı da büyük bir set gerer. Çünkü tahkikî iman herşeyden önce kalbe gizli bir polis gibi görev yapan Allah inancı, sevgisi ve korkusunu yerleştirerek kimse görmese bile insanı her türlü kötülükten alıkoyar. Onun için tahkikî imanla yaşamayı hayatlarının gayesi hâline getiren Risâle-i Nur talebeleri, şimdiye kadar iman-ı tahkikî kuvvetiyle, bu vatanın her tarafında anarşistliği durdurmuş; genel emniyeti ve âsâyişi muhâfaza etmiş; hiçbirisinin emniyeti ihlâle dâir bir vukuatı görülmemiş, hattâ insaflı bir kısım zabıta memurları, ‘Nur talebeleri mânevî bir zabıtadır, âsâyişi muhâfazada bize yardım ediyorlar; îmân-ı tahkikî ile Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçı bırakıyorlar, emniyeti temine çalışıyorlar’ diye itiraf etmişlerdir.2 Bunun bir numunesi Denizli Hapishanesidir. Oraya Nurlar ve mahpuslar için yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç dört ay zarfında iki yüzden ziyade mahpus öylesine düzelmişlerdir ki üç dört adamı öldüren bir adam, tahta kurusunu öldürmekten çekinmiş; merhametli, zararsız, vatana, millete faydalı bir uzuv hâline gelmiş, hattâ resmî memurlar hayret ve takdirle bakmaya, daha hüküm almadan bir kısım gençler de, “Nurcular hapiste kalsalar, biz kendimizi mahkûm ettireceğiz ve ceza almaya çalışacağız, tâ onlardan ders alıp onlar gibi olacağız, onların dersiyle kendimizi ıslah edeceğiz” demeye başlamışlardır.3 Tahkikî imanın kazandırdığı bu güzellikler başka neyle elde edilebilir? Dipnotlar: 1. Şualar, s. 182. 2. Mektubat, s. 450. 3. Lem’alar, s. 260-261. 26.05.2009 E-Posta: [email protected] |