M. Latif SALİHOĞLU |
|
Fetih öncesi olağanüstü hazırlıklar (2) |
Haliç üzerinde köprü kurulması İstanbul'un Haliç tarafındaki surlar daha zayıftı. Nasılsa buradan büyük tehlike gelmez diyerek, bu kesimin duvarları nisbeten daha mukavemetsiz yapılmıştı. Haliç'in girişinin de zincirle kapatılmış olması, Bizans için ayrı bir güven unsuru teşkil etmişti. Ancak, bambaşka bir gelişme yaşandı ve koca bir donanma bir gece içinde karadan yüzdürülerek Haliç'e indirilmişti. Buradaki surlar, artık güvenli olmaktan çıkmıştı. Bunu yapmakla da yetinmeyen Sultan Mehmed, Haliç üzerinde karşıdan karşıya geçmeyi sağlayacak bir köprü inşa ettirdi. Dubalarla, sallarla birbirine bağlanan, üstü ise demir ve kalaslarla sağlama alınan bu köprü hakkında detaylı bilgi veren kaynaklar, üstünde beş kişinin yanyana yürüyebileceği harikulâde bir eserin çok sür'atli bir şekilde vücuda getirildiğini kaydediyor.
Lağım ve tünel faaliyetleri Surları yıkacak topları devreye sokan, Haliç'e gemiler indirip üzerinde köprü inşa eden, kara kısmını ise baştan başa kuşatma altına alan Sultan Fatih, bununla da yetinmeyerek, ayrıca lağım ve tünel açma faaliyetlerini devreye soktu. Lağım kazıma çalışmaları, surların altını oymak şeklinde yapılıyordu. Tâ ki, nihaî merhalede şehir dört bir yanından hücuma uğrarken, şehrin içinden de ayrı bir faaliyet yürütülebilsin. Ne var ki, bu faaliyetler tam istenildiği gibi yürütülemedi ve sur altından açılan tünellerden şehre girmek mümkün olamadı. Ama, bu olmadı diye pes edilmedi; diğer çalışmalara vargücüyle devam edildi. Tekerlekli, makaralı kuleler İstanbul'un fethi öncesinde son derece dikkat çeken bir diğer teknolojik keşif de, tekerlekli ve makaralı kulelerdir. Sultan Fatih'in mühendislik dehasının bir eseri olan bu kuleler, surların seviyesine ulaşacak kadar yüksek yapılmışlardı. Ta ki, surların hem üst kısmına, hem de geri planda yer alan mevzilere hakimiyet kurulabilsin ve gerektiğinde ateşle karşılık verilebilsin. Tarih kaynakları, bu tekerlekli kulelerin üst kısımlarına hafif tertip topların yerleştirildiğini ve çadırla kaplı bölmelerde yedekli topçuların bulunduğunu kaydediyor. Hareket eden bu devâsâ kuleleri gören Bizans halkının dehşet içinde kaldığı ve bunun insan eseri değil, "şeytanî bir eser" olduğuna inandıkları da, yine kaydedilen bilgiler arasında. Karşılıklı manevralar Osmanlı kuvvetleri ile Bizans kuvvetleri arasında çatışmalar devam ederken, bir yandan da diplomatik girişimler yapılıyordu. Sultan Mehmed, son hücumdan evvel Bizans imparatoruna yine elçi heyeti göndererek teslimiyet teklifinde bulundu. Ancak, daha evvelki gibi bu da reddedildi. Ardından, bu kez Bizans tarafından bir elçi heyeti gönderildi. Bu elçiler Macar asıllıydı ve Osmanlı yönetimine tehditler savurarak bir an evvel kuşatmanın kaldırılmasını, aksi halde bütün Haçlı dünyasının üzerlerine doğru geleceğini söylediler. Bunun üzerine Sultan Fatih'in başkanlığında toplanan Osmanlı Harp Meclisi, kısa bir müzakerenin ardından, kuşatmanın fetih tamamlanıncaya kadar aralıksız şekilde devam etmesine karar verdi.
Ölüm kalım savaşı Her iki taraf için de, gelinen noktadan geri dönüş yapma imkânı kalmamıştı. Mutlak sûrette, biri diğerini mağlûp edecek, hatta bir cihette yek diğerinin sonunu getirecekti. Veziriâzam Çandarlızade Halil Paşanın tereddüt hasıl eden konuşma ve tutumuna rağmen, Sultan Mehmed zerrece pişmanlık duymadı ve hiç geri adım atmayarak nihaî kararlılığını şu sözlerle deklare etti: "Ya ben İstanbul'u alırım, ya da İstanbul beni!" Sultan Fatih'in, ayrıca beklemeye ve kuşatma faaliyetini erteletmeye tahammülü yoktu. Zira, eğer bir–iki hafta içinde başarıya ulaşılmaz ve İstanbul fethedilmezse, ardından yaşanacak olan fecaatin boyutlarını biliyordu. Fecaatin bir boyutu, Bizans'ın imdadına yetişmeye çalışan Haçlı dünyasıyla ilgiliydi. İki koldan harekete geçen Haçlı donanması, hem Tuna'dan Karadeniz'e doğru açılmaya yönelmiş, hem de bir başka donanmayla Ege Denizine kadar gelerek Osmanlı'ya buradan saldırmak için fırsat kollamaya başlamıştı. Tehlike arz eden bir diğer husus ise, Osmanlı'nın kendi içindeki gayr–ı memnunlarla alâkalıydı. Bunlar, bir an evvel kuşatmadan vazgeçilmesini istiyordu. Buna rıza getirilmeyince bir derece sakinleşip susmuşlardı. Ancak, sürdürülen kuşatmanın başarısız olması halinde, bunlar da harekete geçecek ve ordu içinde büyük çatlak meydana getirebileceklerdi. Neyse ki, korkulan olmadı. Her şey yolunda gitti, her şey usûlünce takip edildi ve nihayet o mukaddes fetih müyesser oldu. 26.05.2009 E-Posta: [email protected] |