Cevher İLHAN |
|
AKP’nin “mayın ihâlesi” (1) |
Türkiye’nin İsrail’le son yıllarda siyasî, ekonomik, savunma sanayii ve enerji alanlarında derinleştirdiği stratejik işbirlikleri, tank modernizasyonu ve silâh ihâleleri, helikopter ve uçak alımları yetmiyormuşçasına bir de şimdi “mayın ihâlesi” çıktı. Meclis’te muhalefetin ve hatta bir kısım iktidar partisi milletvekillerinin karşı çıkmalarına rağmen hükûmet ve AKP grup yönetimi, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ihâlesini sağlayacak “yasa”da diretiyor. Hatay’dan Nusaybin’e uzanan 510 kilometre uzunluğunda, ortalama 350 metre derinliğindeki 216 bin dönüm (178 milyon 500 bin metrekare) arazideki mayınların kaldırılmasına karşılık bir İsrail firmasına bu bâkir toprakların 44 yıllığına verilmesi gündemde. Gerçi başta Başbakan olmak üzere hükûmet ve iktidar partisi sözcüleri, “böyle bir şey olmadığını” söylüyorlar. Ancak Ottowa sözleşmesine göre 2014 yılına kadar temizlenmesi gereken alanın daha önce Danıştay’ca iptal edilen “mayın ihâlesi”nin Maliye Bakanlığınca 2005’te 49 yıllığına İsrailli bir firmaya verilmesi, endişelere yol açıyor. Hükûmetin “yasa”yı yeniden Meclis’in önüne getirmesinin amacının bu olduğu sıkıntısı yaşanıyor…
NEDEN İLLE DE “KİRALAMA SİSTEMİ”? Hükûmetin bu hususta oldukça ketum davranması; ihâlenin 44 yıllığına kullanılması karşılığı İsrailli ya da bir başka yabancı firmaya verilmeyeceğine dair hiçbir güvence vermiyor. İngilizlerin Kıbrıs’ta “geçici üs” kurmalarına benzer duruma düşülmesine karşı kaygıları giderici hiçbir teminatı da yok… Mayın temizliğinin, “bedelinin ödenmesi”yle değil, “toprakları kiralatmak” yöntemiyle yapılması, bir dizi soruyu beraberinde getiriyor. AKP siyasî iktidarının bütün itirazlara rağmen daha önce Danıştay’ın uygun görmediği “toprakları kiralama sistemi”ni yeniden Meclis’in önüne getirip milletvekillerini kıskaca alarak haftalardır uğraşması, istifhamları daha da arttırıyor. Zira dört maddesi geçirilen altı maddelik “hükûmet tasarısı”nda Danıştay’ın “hizmet satın alınması ile arazinin tarımsal amaçlı kullanılmasında kamu yararının bulunmaması gerekçesi”yle iptal ettiği “ihâle şartnâmesi” aynen korunuyor. İhâleye bütün yabancı firmaların katılacağı, kazanacak firmanın Suriye tarafında her gün 500 varil petrol çıkarılan ve altında petrol olduğu belirtilen bu toprakları istediği gibi istimalini sınırlayacak hiçbir hüküm de “tasarı”ya konulmuş değil. Meclis’te muhalefetin söz hakkını engellemek ve “izâhat istemleri”ni bastırmak için “naylon önerge” taktiğine başvuran iktidar partisi, işi yine “oldu bitti”ye getirme peşinde. Milletvekillerini kapalı kapılar arkasında “ikna”ya çalışan Başbakan ve hükûmet sözcüleri, tıpkı Irak’ı işgale giden 65 bin Amerikan askerinin ağır silâh ve mühimmatıyla Türkiye topraklarına konuşlanmasını öngören 1 Mart 2003 tarihli “hükûmet tezkeresi”nde olduğu gibi bir tek “bize güvenin, bilmediğimiz şeyler var” telkini ve teminatında bulunuyorlar…
“AMACINI GİZLEYEN YASA” Başbakan her fırsatta, “yap-işlet devret’ yöntemiyle yapılacak ihâle için “şu anda kimseye verilmiş bir söz yok; ‘İsrail’e verilecek’ diye sözler çıkıyor, kanun çıktıktan sonra bütün küresel aktörler ihâleye katılabilir” demekle kalıyor. “Aman mayınlara dikkat edin, içimize mayın döşemek istiyorlar” diye AKP’li milletvekillerini ikaz ediyor. Lâkin bu lâflar, hükûmetin bu “yasa”yla ihâleyi daha önce verdiği başta İsrailli firma olmak üzere yabancı firmalara ihâlenin altyapısını hazırladığı endişesini gidermiyor. Görünen o ki milletvekillerinin de Meclis kürsüsünde ifâde ettikleri gibi, AKP siyasî iktidarı kendi içinde gerçek amacını gizleyen bir yasa peşinde. Peki, çoğu Hazineye ait, önemli bir kısmı da bölgedeki köylülerden alınıp mayınlanan bu denli geniş ve verimli toprakların uzun bir süre yabancı şirketlere bırakılmasının sakıncalarını hükûmetin göze almasının sebebi nedir? Gerçekten Türkiye’nin “alın teri” topraklarının yabancılara “satılması” anlamına gelen bu “kiralama ihâlesi”nde hükûmet neden ısrarlı? İngiliz vatandaşı da olan yeni Maliye Bakanı, “Burada arazi satılmıyor” dese de İsrailli, İngiliz ya da yine Yahudi sermayeli ecnebî bir şirketin Türkiye ile Suriye arasındaki yüzlerce kilometrelik bu toprak şeridine 44 yıllığına sahip olup yerleşmesinin sakıncaları düşünüldü mü? Yahudilerin Nil’den Fırat-Dicle’ye uzanan ve “arz-ı mev’ud (vaadedilen topraklar)” ütopyasıyla “büyük İsrail” iddiası hesâba katıldı mı? Ayrıca bu İsrailli yahut yabancı firma, bu toprakları işletemeyeceğine göre hangi uluslararası yabancı şirketlere kullandıracaklar? Sonra işin uzmanı TSK neden mayınları temizleyemiyor ya da niçin gerekli finansman sağlanmıyor? Bu soruların cevabı da doğru dürüst verilmiş değil… 26.05.2009 E-Posta: [email protected] |