Cevher İLHAN |
|
Büyük tehlike… |
Bir 19 Mayıs Gençlik Bayramını daha geride bıraktık. “Gençlik Haftası”, bol bol danslı gösteriler, tangolu eğlencelerle geçti. Yine “gençlik” üzerinde nutuklar atıldı; Bandırma Vapuru’nun yola çıkışı, Samsun’da karşılanışı benzeri seremoniler sahnelendi; lâkin toplumla birlikte gençlerin içinde bulunduğu mânevî tahribatın, büyük tehdidin üzerinde durulmadı. Halbuki özellikle son birkaç yıldır Meclis’e sunulan araştırmalarda ve Emniyetin raporlarında başta uyuşturucu, alkol ve madde bağımlılığı olmak üzere bunalım ve şiddetle orantılı olarak suç oranları ürkütücü bir biçimde artıyor. Türk Eğitim-Sen’in hazırladığı raporda açık açık, “Okullarımız, gençliğimiz ve geleceğimiz sigara, içki, uyuşturucu, müstehcenlik ve şiddet batağına batıyor” uyarısı yapılıyor. Problemin sıradan idarî ve polisiye vak'alar olmaktan çıkarak büyük tehlike haline geldiği bildiriliyor. Yeşilay’ın “Zararlı Alışkanlıklar Raporu”na göre toplumdaki fâcialarda, cinâyetlerde, trafik kazalarında baş rolü çeken alkol, uyuşturucu ve keyif verici maddeleri kullanma ile buna geçişte bir tür atlama taşı olan sigaraya başlama yaşının 16’dan hızla 11’e düştüğü haberi veriliyor. Bir tür “çağdaşlık sembolü” gibi lanse edilen, sirozdan karaciğere, kalp krizinden felce, böbrekten görme kaybına kadar bir dizi hastalığa sebep olan alkol ve uyuşturucunun en çok okul önleri, bar, eğlence yerleri, diskotek, internet kafelerinde satıldığı belirtiliyor. Buna bağlı olarak bizzat devlet eliyle vatandaşlar, sanal kumar, “millî” piyango, şans ve talih oyunları tuzağına çekiliyor; insanlar umutlarını toto ve lotoya bağlı hale getiriliyor.
“DÜNYA BOŞTUR, COŞTUR COŞTUR…” Yine çeşitli üniversitelerin yaptığı anket ve araştırmalara göre, bu çöküşte gençlerin ve çocukların ruh sağlığı bozulmakta, psikiyatrik depresyonlarla boğuşan hastalıklı bir nesil türemekte. Keza şiddetin ilkokul seviyesine inmesiyle okullar “şiddet yuvası” haline gelmekte; öğrencilerin yüzde 74.9’u şiddet uygulamakta, öğretmenler bile şiddet görmekte. Başkent’te Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve diğer yetkililer, 19 Mayıs kutlama törenlerinde gençlerin “Arafilli farozli, arafilli farozli; mahallenun mastisi, mahallenun mastisi” tekerlemesiyle başlayan ve “Oynayalum uşaklar, oynayalum uşaklar” diye devam eden Kolbastı oyununu “şeref tribünü”nde seyredip alkışlamakta. Gençlik ve Spordan sorumlu Devlet Bakanı, şeref tribünündekilere “kolbastı”yı anlatmakta; Başbakan ve Cumhurbaşkanı bu konuda sohbet etmekte… Belli ki Ankara’dakiler, gençlerin kolbastı oyunuyla kendilerinden geçmesine keyiflenmişler. “Kolbastı”daki, “Bir eğlence edelum, bir eğlence edelum” telkiniyle, “Üçtür-beştir, dünya boştur, coştur-coştur!” nakaratıyla her şeyi boş veren, “madem ki ölüp yok olacağız, hiç olacağız, o zaman şen ve şatır yaşayalım” diye “vur patlasın, çal oynasın” içki, eğlence ve sefâhete dalan mânevîyattan bîbehre, dinden tecrid “hiçlik felsefesi”nin ürünü olduğunu düşünmeden… Bu süreçte tehlikenin vahâmetinin itirafı bir tek Başbakan’dan geliyor. 81 ilden gençleri kabulde, “Uyuşturucu... Kuru, sulu; gençlik arasında ciddî bir yaygınlaşma var” diye tehlikenin boyutlarını bildiriyor. Bunun nesillerimizi kuruttuğunu ve orta öğretimde şu anda tinercilerin türediğini, uyuşturucu müptelâsı bir gençlik meydana geldiğini açıklıyor. “Eğer tedbir alamazsak, gençliğimizin geleceğini yok etmiş oluruz, elimizdeki nesli kaybederiz” ikazında bulunuyor.
“ŞİKÂYET” DEĞİL, TEDBİR… Ne var ki Başbakan bu konuda da yine “yakınmak”la kalıyor. Hükûmetin herhangi belirli ciddî bir tedbirinden söz etmiyor. Kısacası cemiyet hayatı zehirleniyor, toplum çürütücü bir ahlâkî aşınmaya mâruz. Tehlike “geliyorum!” diyor. Ve Başbakan’ın da naklettiği gibi nesiller göz göre göre kaybediliyor. Oysa âilenin ve gençliğin korunması, öncelikle devletin vazifesi. Anayasa’nın 41. maddesi “Toplumunun temeli olan âile”nin huzur ve refahının korunmasını devletin görevi sayar. 58. madde ise, devletin gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehâletten korumak için gerekli tedbirleri alma ve mücadele etme görevini verir. Bu durumda Başbakan’a ve siyasî iktidara salt “şikâyet” değil, tedbir almak düşüyor. Evvela din ve ahlâk öğretimi ve eğitiminin yaygınlaştırılması; haftada bir-iki saat verilen ve “din kültürü ve ahlâk bilgisi”ne indirgenen “din ve ahlâk dersleri”nin daha geniş ve muhtevalı verilmesi, dinî özgürlüklerin temini; gençliğin mânevî ve ahlâkî değerlerle tahkimiyle inanç temellerinin sağlamlaştırılması gerekmekte… Hükûmet, “imdat!” işâretleri veren tehlikeyi raporlardaki inzibatî ve maddî tedbirlerin yanı sıra, mutlaka mânevî ve ahlâkî tedbirleri de almalı… Siyasî iktidar, “büyük fırsat”larla oyalanıp asıl büyük tehlikeyi gözden kaçırmamalı… 24.05.2009 E-Posta: [email protected] |