Şaban DÖĞEN |
|
Tahkîkî iman olunca |
İnsanin sonsuz arzu ve ihtiyaçları vardır. Ne kadar didinse, çırpınsa hepsini elde edemez. Elde edemediğinde mutsuz, ettikleri için de geçici mutlu olur. Peki, insan arzularını elde etse de, edemese de sürekli mutlu olamaz mı? Mutluluğa bir sonuç olarak baktığımızda arzu ve hedeflerine ulaşamayan insanların mutlu olmaları mümkün olmaz. Ama onu bir süreç olarak düşünürsek o zaman insan her hâl ü kârda mutlu olabilir. Demek önemli olan bakış açısıdır. Eğer bir insanın hedefinde Allah’ın rızasını kazanmak varsa o insan her hâl ü kârda mutlu olur. Dünyada da mutlu olur, ahirette de mutlu olur. Bunun için ise güçlü, tahkiki bir imana ihtiyaç vardır. Tahkiki imanla olaylara bakan insanın dünyası da Cennete döner, âhireti de. Ahireti Cennete döner. Çünkü böyle bir iman ona dünya genişliğinde bağ, bahçe ve köşklerle süslü ebedî bir mülkü kazandıracaktır. Öyleyse insan dünyanın en zengin insanı veya devleti kadar kuvvet ve servete sahip olsa, aklı da yüz kat fazla olsa bu dâvâyı kazanmak için göz kırpmadan sarf etmeli, bunu kazandıracak bir eser varsa ona da bütün ruh u canıyla sarılmalıdır. Bu asrın insanları bu açıdan şanslıdır. Çünkü önlerinde bu özelliklere sahip Risâle-i Nur gibi hakikî, kuvvetli ve tesirli bir Kur’ân tefsiri bulunmaktadır. Üstadın ifadesiyle, “Avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.”1 Böyle bir iman dünyayı da Cennete çevirir. Tahkiki imana sahip olan insan daha dünyadayken Cennet zevk ve lezzetlerini tatmaya başlar, her ânı huzurla dolar. Araştırmadan, üstünkörü, anadan babadan görme, aslını, esasını bilmeden inanmaya dayalı taklidi iman zayıflığı sebebiyle bazan tek bir şüphe karşısında açıkta yanan mum misali sönebilirken ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan tahkiki iman flüoresan misali şüphe kasırgalarına karşı bile dayanır. Tahkiki imanın mertebeleri vardır. Birinci mertebesi ilmelyakindir. Çok delillere dayandığı için binlerce şüphe bile onu yıkamaz. İkinci mertebesi aynelyakindir. Kişi bu mertebeye ulaştığında Esma-i Hüsna sayısınca tecellilerle karşılaşır ve kâinatı bir Kur’ân gibi okumaya başlar. Üçüncü derecesi hakkalyakindir. İnsan hakkalyakin derecesine ulaştığında şüpheler bir ordu olup gelseler bir halt edemezler. 2 İşte önemli olan bu mertebelerde ilerletecek imanî eserleri okuyarak imanını kuvvetlendirmeyi, inkişaf ettirmeyi öncelikle mesele edinmedir. İmam-ı Rabbanî Hazretleri de, “İman hakikatlerinden bir meselenin inkişafını binler zevk, vecd ve kerâmete tercih ederim”3 demiyor muydu? Bir sonraki makalemizde de inşaallah konuya devam edelim.
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 185. 2- Emirdağ Lâhikası, s. 91-92. 3- Mektûbât, s. 26. 24.05.2009 E-Posta: [email protected] |